Beşinci bölümden itibaren hatırımda kalanlar şunlar oldu:
Bir Başkadır'ın ilk dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...
5. Bölüm
Bu bölümde Melisa'nın dizisinden sahneler görüyoruz ve diziyi Meryem ile Yasin izlerken benim dikkatimi bir şey çekti: Yasin, Levent Kazak'ı tanıdı ve onun için iyi bir yazar dedi. Kendisinin hayata bakış açısı sebebiyle buna şaşırdım biraz ve tam da bu yüzden Berkun Oya, bu ön yargıya kapılacağımızı düşünerek bunu fark etmemizi istemiş olabilir.
Aynı sahnede Yasin köye gidelim
diyor Meryem'e ama Meryem gitmek istemediğini açık açık söyleyemediği için
anlaşamıyorlar. Sonunda Meryem sert bir şekilde gitmek istemediğini belirtiyor.
Abisi de ona bağırıyor. Aralarındaki iletişimsizlik bazen o kadar artıyor ki mizaha
dönüşebiliyor. Ayrıca Yasin birçok kez Meryem'e bir şey sorup cevap alamayınca
sinirleniyor ve ona konuşsana diyor. Oysa konuşunca ona bağırıldığı için hem
Meryem, hem de Ruhiye konuşmayı değil susmayı seçiyor. Terapiyle birlikte kendisine
daha çok yakınlaşan Meryem de abisine hemen cevap verince -sadece tabii diyerek-
Yasin onu saygısızlıkla suçluyor. Yasin'in çelişki içinde debelendiğini ve kadınları
anlamadığını görüyoruz.
Annesini kaybeden Hayrunnisa kendini suçluyor ve babasına arabasını satmasını söylüyor. Hoca, "arabanın kabahati ne, annenin kalbi vardı, doktor da hipotermi olduğunu söyledi" diyor. Durumu takdir-i ilahiye bağlıyor ve kapatıyor. Hoca, hem takdir-i ilahi diyerek hem de hipotermi diyerek din ile bilimin arasında kaldığını hissettirdi bana.
Perinin anne ile babasını gördüğümüz sahne birçok şeyi açığa çıkarıyor. Halk TV izlemeleri muhalifliklerini gösteriyor. Anne de baba da tabletlere gömülmüş ve iletişim kurmaktan uzaklar. Konuşurken bile birbirlerinin yüzlerine çok az bakıyorlar. Onların iletişimsizliği Peri'ye de geçmiş. Baba tabletten bir şey okuduktan sonra anne, babanın arkadaşı için bilgisayardan başını kaldırabildiyse atmıştır mesajı diyor. Oysa kendisi de kafasını tabletten kaldırmıyor bunu söylerken. Baba da buna cevap olarak telefondan atmıştır diyor. Tıpkı Yasin'in ailesinde olduğu gibi burada da iletişimsizlik, mizaha dönüşüyor. Babası Peri'yle iletişim kurmuyor, annesine soruyor onu ve anne de Peri'nin babam Erdek'teki evi satmasın dediğini söylüyor. Peri televizyonda kanalı değiştirince başı kapalı bir genç kız görüyoruz ekranda ve annesi, "hemen kapatıyorlar başını bunlar da" diyor. Bu tepkiden, babayla ve temizlikçilerle olan iletişiminden anlıyoruz ki anne dominant ve mesafeli. Perinin ailesi ile Yasin'in ailesi iletişimsizlik konusunda birbirinden farksız.
Meryem abisine cenazede neden hocanın kızına niye öyle bakıyordun diyor ve hem evli olup hem de başkasına baktığı için sanki abisini kıskanıyor. Yasin ise cevap vermiyor. Bu konuşmaları duyan Ruhiye Yasin'den şüphelense de kadının soru sorması, hak araması garip karşılandığından susuyor. Sonra yatak odasında Yasin Ruhiye'ye seni köye götüreceğim diyor. Ruhiye ağlamaya başlıyor. Yasin, "insan kafanın içini açıp bakmak istiyor Ruhiye, ne oluyor orada" diyor. Oysa ruhiye yanı başında. Ona şefkatle yaklaşmayı denese belki de sağlıklı iletişim kurabilecek. Nitekim Ruhiye ben buradayım Yasin, sen neredesin diyerek bunu doğruluyor.
Hayrunnisa ile kız arkadaşının
arasında duygusal bir bağ başlıyor gibi. Arkadaşı Hayrunnisa'ya "annen kalbinde,
izin ver seninle konuşacak" diyor. Fakat ardından adeta pişkince hiç
aramıyorsun diyor.
Yasin eşini köye götürerek güzel bir şey yapıyor ama çok söyleniyor ve Ruhiye'ye için çürümüş senin mesela. Aslında iyilik yaptığı için Ruhiye'den anlayış bekliyor ama bunu beklediğini ona söylemiyor. Oysa ruhiye böyle dolaylı şeyleri anlayacak psikolojide değil. Yasin Ruhiyeye incitici şeyler söyleyince Ruhiye kendinden geçip kafasını arabanın camına vurmaya başlıyor. O esnada Yasin'in arabayı durdurmaması dikkatimi çekti. Yasin arabayı anayol üzerinde durdurmuyor çünkü belki de elalem görmesin istiyor.
Meryem ev işiyle ilgileniyor, çocuklarla ilgileniyor. Bütün yük onun üzerinde olsa da sürekli azar işitiyor. Seviyor söyleyemiyor, kendini ifade edemiyor ve tüm bunlar bayılma olarak açığa çıkıyor. Mutfakta abisinden yok yere azar işitince ağlıyor, abisi de o ağlayınca sadece "kusura bakma" diyerek anlayış gösteriyor. "Kusura bakma" ifadesi bile öyle bir noktada ki, Meryem buna karşılık estağfurullah deyip sana ıhlamur yapayım abi diyor. Özür dilemek, hatayı kabul etmek bir yana, kusura bakma asgari bir söz olsa bile çok büyük bir şey gibi algılanabiliyor toplumumuzda.
6. Bölüm
Dizinin görüntü yönetmenliği şahane. Öyle ki sahnelerdeki zoom, pan hareketleri ve çekim açıları belli bir noktaya odaklamayı sağlıyor.
Meryem abisinin yasaklamasına rağmen terapiye gitmeye devam ediyor. Terapiye o kadar yabancı ki Peri'nin başının etini yediğini düşünüyor. Ardından "dinliyorsunuz gerçekten abla" diyor ve teşekkür ediyor. Peri de bunun vazifesi olduğunu söyleyince Meryem "ben gidecem, başkası gelecek, doğru diyor ve yüzünü buruşturuyor. Meryem'in birisiyle yakınlık kurmaya çok ihtiyacı olduğunu anlıyoruz. Açıkça duygularını bir başkasına ifade edebildiği için kendini Peri'ye yakın hissediyor. Ona börek yapması da bunun bir göstergesiydi. Meryem terapistliğin bir vazife olduğunu duyunca belki de Peri'yle gerçek bir yakınlık kuramadığını düşünerek bozuluyor. Sadece ben konuşuyorum, sohbet gibi olmuyor deyip odadan ayrılıyor çünkü Peri Meryem'i sorularla yöneltmiyor. Peri Meryem'in peşinden gidiyor ve börek getirebilirsin bana diyerek yeniden yakınlık kurmaya çalışıyor. Aslında Peri kendisiyle de yüzleşmek istediği için Meryem ile devam etmek istiyor. Lakin Meryem'e Hazal diye hitap edince Meryem bozuluyor. Meryem'e neden Hazal dediğinin bilinçaltı düzeyinde sebebini de bir sonraki bölümde görüyoruz.
Peri, Gülbin ile süpervizyon seansında ona içini iyice döküp ağlıyor. Eve kös kös gitmekten, düzgün biriyle tanışmak için barlarda zaman geçirmekten, genç gözükmek için sürekli egzersiz yapmaktan, duygularını saklayarak mutlu taklidi yapmaktan dem vuruyor. Bunlardan çok sıkıldığını söylüyor ve kendiyle yüzleşmenin adımını atıyor. Öte yandan Peri'nin mutluluğu ve başka birçok duyguyu bastırdığını ve birçok duyguyu dış uyaranlara bağımlı hale getirdiğini görebiliyoruz. Yani Peri gerçekten yapmak istediği şeyleri yapmak için değil de, onu görsünler, ilgilesinler ve sevsinler diye başkaları üzerinden mutlu olmaya çalıştığı için çok yorgun hissediyor.
Gülbin tüm bunları dinledikten sonra Peri'nin söylediği gibi "tam da şu anda" süpervizyonu bırakmak istediğini söylüyor. Önceki bölümlerde Peri Gülbin'in özel yaşamına şahit olduğu için Peri'yle görüşmeye devam etmenin uygun olmayacağını söylüyor. Bunu iki sene önce konuştuklarını da anlıyoruz. Gülbin bunun altında şunu da düşünüyor olabilir: "Peri, Gülbin'in ablasının tesettürlü olduğunu gördükten sonra Gülbin'in söylediklerine objektif bir açıdan bakamayabilir mi?" Terapi dışında arkadaş olarak konuşmaya devam edebileceklerini söylüyor. Peri tam da o seansta hem kendini Gülbin'e daha iyi ifade edebilmeye başladığı için, hem de kötü hissettiği için Gülbin'in bırakmak istemesini anlayamıyor.
Peri ile Gülbin duygularını dışavurmayı tam olarak beceremiyorlar. Öte taraftan Hilmi ise yaşamda anlam bulmaktan bahsederek ve metaforlar kullanarak duygularını Meryem'e kendince ifade edebiliyor.
Hem bu bölümde hem önceki bölümlerde Meryem ile Hayrunnisa'nın bakışlarını gözlemledim. Kendi aileleri dışındaki insanlarla beraberken -özellikle erkekler- ikisinin de bakışları çok mahcup, sanki suç işlemişçesine korkulu bakıyorlar. Aslında Berkun Oya, Türk kadınının toplumdaki yerine vurgu yapıyor. Bu bakışların tesettürle bağlantısı olsa da, doğrudan tesettür ile ilgili değil. Zira Gülan'ın bakışları onların bakışlarına benzemiyor. Hatta onların aksine Gülan daha sert bakıyor ve çekingen değil. Her insanı dış görünüşüyle değerlendirip sadece bu noktadan bakarak konuyu baş örtüye indirgemenin doğru olmadığı anlatılmak istenmiş diye düşünüyorum.
Ruhiye kimseye haber vermeden köyüne gidiyor. Kahvede otururken dışarıdan bir adam ona bakıyor. Sonraki sahnelerde anlıyoruz ki bu adam Ruhiye'nin rüyasında arabayı kullanan adam.
Ruhiye ardından rüyasında arabanın arka koltuğunda oturan arkadaşının evine gidiyor. O adamın Ruhiye'ye -ve büyük olasılıkla arkadaşı Semiha'ya da- tecavüz ettiğini anlıyoruz. Ruhiye, Semiha'ya adamın öldüğünü duyunca geldim diyor. 2 sene önce Yasin buraya geldiğinde öldüğünü öğrenmiş diye de ekliyor. Buradan anlaşılıyor ki o adamın ölmediğini Yasin bildiği için Ruhiye'yi köye götürmekte direniyordu ve hatta yoldan dönmüştü. Çünkü adamın yaşadığını Ruhiye'nin öğrenmesini istemiyordu. Bu soruların cevabı son bölümde ortaya çıkıyor.
Semiha adamın sağ olduğunu itiraf ediyor. Ruhiye sonraki bölümde -belki de tecavüz orada olduğu için- sütun ocakları dediği yere gidiyor ve "arınmak" istiyor belki de.
Hilmi Meryem'e yaşamakta anlam bulmanın insanı hafiflettiğinden bahsediyor ve onun için bu anlam Meryem'e aşık olması...
Sinan rüyasında Meryem'in onun uyurken izlediğini görüyor. Meryem'de içten içe hiç hissedemediği şefkati hissetmiş olabilir.
Yasin ve Meryem hocanın çok iyi bir insan olmasını abartıyorlar. Yasin, kendisinin iyi biri olmasını hocanın varoluşuna dayandırıyor çünkü kendisiyle iletişimi çok zayıf. Bu sadece Yasin için de geçerli değil çünkü Peri de aynı şeyi yaşıyor. Sorun yaşadıkları olaylar görünürde farklı ancak temelde kendileriyle yüzleşmekten kaçıyorlar.
Gülbin'in spor salonunda Sinan'ın arkasından konuşması herkesin birbirine ne kadar benzediğini gösteriyor. İlişkilerin yüzeyselliği ve çabuk tüketilmesi sonucunda ikisi de işleri görüldükten sonra birbirlerinin yüzlerine pek bakmıyorlar ve telafi etme çabasına girişmiyorlar.
7. Bölüm
Hocanın çevresine söyledikleri - çiçek metaforu - ile ailesine olan davranışı bazen çelişiyor. Kızının müzik dinlediğini görünce şaşırıp müziğe eşlik etmesini garipsiyor. Fakat bunu nazikçe söylüyor. Hocanın böyle davranması kızını ondan uzaklaştırmıyor.
Gülan ile Gülbin yine tartışıyorlar. Gülan, Gülbin'in saçını çekiyor ve sanki Gülan'ın "dokunulmazlığına" dair bir metafor var burada. Zira Gülan'ın saçını Gülbin çekemez. Gülbin bir zamanlar hamile annesine tekme atanların yanında Gülan olduğu için şaşırdığını söylüyor. Ona göre ablası, Kürtlere karşı yapılan ötekileştirmenin bugünkü siyasi ayağının bir parçası olduğu için böyle söylüyor.
Ruhiye sütun ocakları dediği yere gidiyor ve orada otururken o adam geliyor. Adam pişkin bir ruh halinde. Çünkü beni öldür diyerek çözüm olarak önerdiği şeyin yine Ruhiye'nin başına bela açacağını kavrayamıyor ya da mış gibi yapıyor. O kadar "inançlı" ki kendini öldürürse bunun günah olduğunu düşündüğü için bunu Ruhiye'den istiyor. Çocuktuk, cahildik diyerek yaptığını normalleştirmeye çalışıyor. Kendisini rezil ettikleri halde bir şey dememesi üzerinden kendini haklı çıkarmaya çalışıyor.
Sinan annesi düştüğü için yanına gidiyor. Annesi komşunun oğlu söyledi diye oğlunu arıyor, kendi istediği için değil, bu da oğluna olan yaklaşımının ilk ipuçları oluyor. Anne, Sinan'a şefkat göstermeden ondan şefkat bekliyor ve köpek doğurmuşum diyerek onu yargılıyor. Evladını yedirip, içirip giydirmenin olması gereken davranışlar iken, bunları çok önemli addedip sevgisini gösteremiyor. Neticede Sinan sevgisini göstermeyen birine dönüşüyor. Sinan'ın annesinin evinin bakımsız, hatta istifçiliğe yakın bir vaziyette olduğunu görüyoruz. Annesiyle tartıştıktan sonra Sinan özür diliyor. Sanki ebeveyn ile çocuk yer değiştirmiş gibi... Annesi Sinan'a, "kıyma kavurdum sen seversin" diyor ve sonra yedin mi diye soruyor. O da kıymayı babam severdi, ben değil diyor. Annesi oğlunun hangi yemeği sevip sevmediğine yabancı ve buna fark etmek yerine, komşunun oğlu kıyma seviyor diyerek komşunun oğluna ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Aslında önceki bölümlerde sevgi emaresi olarak gördüğümüz "kek" burada kıyma olarak yeniden karşımıza çıkıyor.
Peri'yi annesi arıyor ve telefonda temizlikçinin adını yanlış söyleyen annesini Peri uyarıyor. Anne de her neyse adı diye geçiştiriyor. Sınıfçı tutum sergileyen anne için temizlikçinin adının hiçbir önemi yok. Bu sırada Meryem'e neden Hazal dediğini fark eden Peri telefonu kapatıyor ve annesine ne kadar benzediğini bir kez daha fark ediyor. Zira Meryem de gündeliğe gidiyor, hem Peri hem de annesi tesettürlü insanları adeta tek bir kişi gibi görüyor. Çünkü hepsi onlar için aynı şeyi ifade ediyor. Peri'nin annesi ona önceki erkek arkadaşını soruyor. Farklı görünen ailelerden gelen Peri, Sinan ve Meryem'in aileleri üçünü de evlendirmek istiyor. Evliliğin kültürel bir ortak noktamız olduğunu hatırlıyoruz böylece.
Hilmi Meryem'e bir hediye veriyor. Kendisinin ince düşünceli ve detaylara önem veren biri olduğunu böylece anlıyoruz. Zira evde sohbet ederken gördüğü çikolata kağıdına sarıyor hediyesini.
Semiha'ya veda etmek için evine giden Ruhiye, onun evine tecavüzcü adamın girdiğini görünce şaşırıyor ve ikisinin evli olduğunu anlıyor. "Bir Başkadır" adı burada kendini hissettiriyor. Zira bu adamın sadece Ruhiye'ye değil, arkadaşına da tecavüz ettiğini hissediyoruz. Bu travmatik durum Ruhiye'de sağlık sorunlarına yol açarken arkadaşı Semiha olayın üstünü kapatıp adamla evlenmiş.
8. Bölüm
Peri, Meryem'e "cesaretle yapılan her şey delilik mi?" diye soruyor. Final bölümünün teması cesaret diyebiliriz. Zira önceki bölümde Hilmi ve Ruhiye, bu bölümde de Hayrunnisa, Meryem ve Peri cesareti gözümüze çarpıyor.
Terapi sahnesinde Peri bir nevi kendisiyle yüzleşiyor ve Meryem'e hepimizin bastırdığı duygular var diyor. Sağlığımız bozulana kadar o duyguları bastırdığımızı anlayamayabiliriz diyor. Peri'nin değişmeye başladığını gözlemliyoruz çünkü Meryem ile ilk kez bu kadar yakınlaştı ve onunla bir şeyler paylaşmaya başladı ki Meryem de bayılmasının sebebini anlamış oldu.
Ruhiye köyde tecavüzcünün ölmediğini öğrenince bunu Yasin'e söylemeye çalışıyor, kızmayacaksan söyleyeceğim diyor ama kızacak diye de söyleyemiyor. Yasin'in ona yalan söylemesi mevzubahis bile olmuyor. Çünkü kadınların hak araması garipseniyor. Yasin kafandan at diye söylemedim deyince benim iyiliğim için yaptın öyle mi diyor Ruhiye. Böylece konuşmadan anlaşabiliyorlar. Bu sahnede garip bir detay dikkatimi çekti. 7 sene önce ruhiyeyle tanıştığını söylüyor Yasin ve kızlarının yaşı yediden büyük.
Ardından Ruhiye'nin Yasin'e beni
o halimle aldın demesi, tecavüzün kadının suçuymuş gibi algılandığını bize bir
kez daha gösteriyor. Oysa Yasin'in de ona kalbin bakire olsun dediğini
söylüyor. Yasin'in duygusallığını göstermekten çekindiğini görüyoruz. Öyle ki Ruhiye
ağlamaya başlayınca ağlanacak bir şey mi var diyor ve ağlamakta direniyor.
Fakat Ruhiye ona masaj yapmaya başlayınca yüzünü görmediği için ağlamaya
başlıyor.
Ayrıca final bölümünde birçok şeyin tatlıya bağlanarak ucu açık bitirildiğini gözlemledim. Çünkü Peri kendisiyle yüzleşiyor. Bunu, hem Meryem'e, hem de Melisa'ya kendini açık ifade etmesinden anlıyoruz. Melisa, Peri'ye Meryem ile seansların nasıl gittiğini soruyor. Peri, iyi gidiyor ben arkadan yetişsem de diyor. Ardından da Melisa'nın, önceki geceki sohbette Meryem'in onda bir şeyler tetiklediğine dair söylediği şeylerin doğru olduğunu üstü kapalı da olsa söylüyor Peri. Tatile gideceğini söyleyen Melisa'ya yalnız mı gideceksin diye soruyor ve bir erkek arkadaşıyla birlikte olabileceğini söyleyince Peri'nin yüzü düşüyor.
Sinan'ın oturduğu rezidansa zoom ile yaklaşıyoruz. Hem rezidansın, hem de evin iç dizaynının karanlık tonlarda olduğunu fark ediyoruz. Evin mobilyaları hep koyu renk, evin girişi gün aydınlığında bile karanlık ve bütün bunlar bize Sinan'ın yalnızlığını gösteriyor. Sinan, yalnızlığını ve samimiyete olan özlemini çok kuvvetlendirecek bir şey yapıyor: Meryem'in eşarbını koklayarak mastürbasyon. Yalnızlık hissetmesinin en belirgin göstergesi ağlıyor olması. Zira hiç kimseye bağlanamayan Sinan kibirli bir yalnızlıkla yaşıyor aslında.
Sonraki sahne en çarpıcı olanlardan biriydi. Konya'ya gitmek üzere evden çıkan Hayrunnisa başını açıyor. Onu uyaran babasına da gitmeye hazır olduğunu söylüyor. O anda gözleri dopdolu Hayrunnisa'nın ve içinden geçirdiklerini sanki fısıltıyla bana söylüyor: "Annem gitti, ben de babamı yalnız bırakıp gidiyorum. Ben başımı açınca, ya babam da beni bırakıp giderse... Olan olmuş zaten, annem ölmüş. Ne olacaksa olsun, ben içimden geleni yapacağım. Ama babamın maddi manevi yardımına da ihtiyacım var, hayatımı da yaşamak istiyorum. Babamı kaybetmek de istemiyorum, kendimi kaybetmemek de."
Evinden ayrılıp kamp hayatına başlayan Ali Sadi hoca karavanında bir yabancıyla sohbet ediyor çünkü yalnızlık çekiyor. Sağlık sorunu sebebiyle eşinin bebeğinin olmadığını ve kızının evlatlık olduğunu söylüyor. O an aklıma, hem gebelik, hem de kalp sorunları yaşayan anneyle pek ilgilenilmemiş mi sorusunu getirdi.
Hilmi ile yeniden karşılaşan Meryem ona bir hediye veriyor. Hilmi çok konuştuğu için verdiği hediyeyi iade ettiğini sanıyor Meryem'in. Çünkü kendini çok eleştiriyor. Fakat paketi açınca Meryem'in ona çorap aldığını görüyor ve çok şaşırıyor. Zira çorabının yırtık olduğunu gören Meryem ona sessiz bir çığlıkla yardım etmiş oluyor ve bunu onu utandırmadan yapıyor. Böylece detayları fark eden Hilmi'ye onun gibi naif ve nazik bir yanıt veriyor. Kek ve kıyma gibi sevgi göstergelerine böylece çorap da ekleniyor.
Dizinin son sahnesinde en başa dönüyoruz. Meryem, Hilmi'nin ona aldığı yüzüğü görünce yaklaşık bir sene sonra yeniden bayılıyor. Evlilik, Meryem için büyük duygusal anlam taşıyor ve yüzüğü görünce birdenbire bayılıyor, ayıldıktan sonra da yüzünde ince bir tebessüm görüyoruz. Evliliğin böyle büyük anlam taşımasının altında belki de iyi bir evliliği olmayan abisine şahit olması da ayrı bir etken olabilir. Ve bu kez aslında mutluluktan bayılıyor Meryem, böylece bayılmak onun için olumsuz bir anlamdan olumluya dönüşüveriyor.
Bir Başkadır'ın ilk dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...