29 Kasım 2021 Pazartesi

Bir Başkadır'a Dair II | Bambaşka Görünen Yaşamlar Aslında Aynı Çiçeğin Özü Mü?

 Beşinci bölümden itibaren hatırımda kalanlar şunlar oldu: 


Bir Başkadır'ın ilk dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...

5. Bölüm

Bu bölümde Melisa'nın dizisinden sahneler görüyoruz ve diziyi Meryem ile Yasin izlerken benim dikkatimi bir şey çekti: Yasin, Levent Kazak'ı tanıdı ve onun için iyi bir yazar dedi. Kendisinin hayata bakış açısı sebebiyle buna şaşırdım biraz ve tam da bu yüzden Berkun Oya, bu ön yargıya kapılacağımızı düşünerek bunu fark etmemizi istemiş olabilir.

Aynı sahnede Yasin köye gidelim diyor Meryem'e ama Meryem gitmek istemediğini açık açık söyleyemediği için anlaşamıyorlar. Sonunda Meryem sert bir şekilde gitmek istemediğini belirtiyor. Abisi de ona bağırıyor. Aralarındaki iletişimsizlik bazen o kadar artıyor ki mizaha dönüşebiliyor. Ayrıca Yasin birçok kez Meryem'e bir şey sorup cevap alamayınca sinirleniyor ve ona konuşsana diyor. Oysa konuşunca ona bağırıldığı için hem Meryem, hem de Ruhiye konuşmayı değil susmayı seçiyor. Terapiyle birlikte kendisine daha çok yakınlaşan Meryem de abisine hemen cevap verince -sadece tabii diyerek- Yasin onu saygısızlıkla suçluyor. Yasin'in çelişki içinde debelendiğini ve kadınları anlamadığını görüyoruz.

Annesini kaybeden Hayrunnisa kendini suçluyor ve babasına arabasını satmasını söylüyor. Hoca, "arabanın kabahati ne, annenin kalbi vardı, doktor da hipotermi olduğunu söyledi" diyor. Durumu takdir-i ilahiye bağlıyor ve kapatıyor. Hoca, hem takdir-i ilahi diyerek hem de hipotermi diyerek din ile bilimin arasında kaldığını hissettirdi bana.

Perinin anne ile babasını gördüğümüz sahne birçok şeyi açığa çıkarıyor. Halk TV izlemeleri muhalifliklerini gösteriyor. Anne de baba da tabletlere gömülmüş ve iletişim kurmaktan uzaklar. Konuşurken bile birbirlerinin yüzlerine çok az bakıyorlar. Onların iletişimsizliği Peri'ye de geçmiş. Baba tabletten bir şey okuduktan sonra anne, babanın arkadaşı için bilgisayardan başını kaldırabildiyse atmıştır mesajı diyor. Oysa kendisi de kafasını tabletten kaldırmıyor bunu söylerken. Baba da buna cevap olarak telefondan atmıştır diyor. Tıpkı Yasin'in ailesinde olduğu gibi burada da iletişimsizlik, mizaha dönüşüyor. Babası Peri'yle iletişim kurmuyor, annesine soruyor onu ve anne de Peri'nin babam Erdek'teki evi satmasın dediğini söylüyor. Peri televizyonda kanalı değiştirince başı kapalı bir genç kız görüyoruz ekranda ve annesi, "hemen kapatıyorlar başını bunlar da" diyor. Bu tepkiden, babayla ve temizlikçilerle olan iletişiminden anlıyoruz ki anne dominant ve mesafeli. Perinin ailesi ile Yasin'in ailesi iletişimsizlik konusunda birbirinden farksız.

Meryem abisine cenazede neden hocanın kızına niye öyle bakıyordun diyor ve hem evli olup hem de başkasına baktığı için sanki abisini kıskanıyor. Yasin ise cevap vermiyor. Bu konuşmaları duyan Ruhiye Yasin'den şüphelense de kadının soru sorması, hak araması garip karşılandığından susuyor. Sonra yatak odasında Yasin Ruhiye'ye seni köye götüreceğim diyor. Ruhiye ağlamaya başlıyor. Yasin, "insan kafanın içini açıp bakmak istiyor Ruhiye, ne oluyor orada" diyor. Oysa ruhiye yanı başında. Ona şefkatle yaklaşmayı denese belki de sağlıklı iletişim kurabilecek. Nitekim Ruhiye ben buradayım Yasin, sen neredesin diyerek bunu doğruluyor.

Hayrunnisa ile kız arkadaşının arasında duygusal bir bağ başlıyor gibi. Arkadaşı Hayrunnisa'ya "annen kalbinde, izin ver seninle konuşacak" diyor. Fakat ardından adeta pişkince hiç aramıyorsun diyor.

Yasin eşini köye götürerek güzel bir şey yapıyor ama çok söyleniyor ve Ruhiye'ye için çürümüş senin mesela. Aslında iyilik yaptığı için Ruhiye'den anlayış bekliyor ama bunu beklediğini ona söylemiyor. Oysa ruhiye böyle dolaylı şeyleri anlayacak psikolojide değil. Yasin Ruhiyeye incitici şeyler söyleyince Ruhiye kendinden geçip kafasını arabanın camına vurmaya başlıyor. O esnada Yasin'in arabayı durdurmaması dikkatimi çekti. Yasin arabayı anayol üzerinde durdurmuyor çünkü belki de elalem görmesin istiyor.

Meryem ev işiyle ilgileniyor, çocuklarla ilgileniyor. Bütün yük onun üzerinde olsa da sürekli azar işitiyor. Seviyor söyleyemiyor, kendini ifade edemiyor ve tüm bunlar bayılma olarak açığa çıkıyor. Mutfakta abisinden yok yere azar işitince ağlıyor, abisi de o ağlayınca sadece "kusura bakma" diyerek anlayış gösteriyor. "Kusura bakma" ifadesi bile öyle bir noktada ki, Meryem buna karşılık estağfurullah deyip sana ıhlamur yapayım abi diyor. Özür dilemek, hatayı kabul etmek bir yana, kusura bakma asgari bir söz olsa bile çok büyük bir şey gibi algılanabiliyor toplumumuzda.


6. Bölüm

Dizinin görüntü yönetmenliği şahane. Öyle ki sahnelerdeki zoom, pan hareketleri ve çekim açıları belli bir noktaya odaklamayı sağlıyor.

Meryem abisinin yasaklamasına rağmen terapiye gitmeye devam ediyor. Terapiye o kadar yabancı ki Peri'nin başının etini yediğini düşünüyor. Ardından "dinliyorsunuz gerçekten abla" diyor ve teşekkür ediyor. Peri de bunun vazifesi olduğunu söyleyince Meryem "ben gidecem, başkası gelecek, doğru diyor ve yüzünü buruşturuyor. Meryem'in birisiyle yakınlık kurmaya çok ihtiyacı olduğunu anlıyoruz. Açıkça duygularını bir başkasına ifade edebildiği için kendini Peri'ye yakın hissediyor. Ona börek yapması da bunun bir göstergesiydi. Meryem terapistliğin bir vazife olduğunu duyunca belki de Peri'yle gerçek bir yakınlık kuramadığını düşünerek bozuluyor. Sadece ben konuşuyorum, sohbet gibi olmuyor deyip odadan ayrılıyor çünkü Peri Meryem'i sorularla yöneltmiyor. Peri Meryem'in peşinden gidiyor ve börek getirebilirsin bana diyerek yeniden yakınlık kurmaya çalışıyor. Aslında Peri kendisiyle de yüzleşmek istediği için Meryem ile devam etmek istiyor. Lakin Meryem'e Hazal diye hitap edince Meryem bozuluyor. Meryem'e neden Hazal dediğinin bilinçaltı düzeyinde sebebini de bir sonraki bölümde görüyoruz.

Peri, Gülbin ile süpervizyon seansında ona içini iyice döküp ağlıyor. Eve kös kös gitmekten, düzgün biriyle tanışmak için barlarda zaman geçirmekten, genç gözükmek için sürekli egzersiz yapmaktan, duygularını saklayarak mutlu taklidi yapmaktan dem vuruyor. Bunlardan çok sıkıldığını söylüyor ve kendiyle yüzleşmenin adımını atıyor. Öte yandan Peri'nin mutluluğu ve başka birçok duyguyu bastırdığını ve birçok duyguyu dış uyaranlara bağımlı hale getirdiğini görebiliyoruz. Yani Peri gerçekten yapmak istediği şeyleri yapmak için değil de, onu görsünler, ilgilesinler ve sevsinler diye başkaları üzerinden mutlu olmaya çalıştığı için çok yorgun hissediyor.

Gülbin tüm bunları dinledikten sonra Peri'nin söylediği gibi "tam da şu anda" süpervizyonu bırakmak istediğini söylüyor. Önceki bölümlerde Peri Gülbin'in özel yaşamına şahit olduğu için Peri'yle görüşmeye devam etmenin uygun olmayacağını söylüyor. Bunu iki sene önce konuştuklarını da anlıyoruz. Gülbin bunun altında şunu da düşünüyor olabilir: "Peri, Gülbin'in ablasının tesettürlü olduğunu gördükten sonra Gülbin'in söylediklerine objektif bir açıdan bakamayabilir mi?" Terapi dışında arkadaş olarak konuşmaya devam edebileceklerini söylüyor. Peri tam da o seansta hem kendini Gülbin'e daha iyi ifade edebilmeye başladığı için, hem de kötü hissettiği için Gülbin'in bırakmak istemesini anlayamıyor.

Peri ile Gülbin duygularını dışavurmayı tam olarak beceremiyorlar. Öte taraftan Hilmi ise yaşamda anlam bulmaktan bahsederek ve metaforlar kullanarak duygularını Meryem'e kendince ifade edebiliyor.

Hem bu bölümde hem önceki bölümlerde Meryem ile Hayrunnisa'nın bakışlarını gözlemledim. Kendi aileleri dışındaki insanlarla beraberken -özellikle erkekler- ikisinin de bakışları çok mahcup, sanki suç işlemişçesine korkulu bakıyorlar. Aslında Berkun Oya, Türk kadınının toplumdaki yerine vurgu yapıyor. Bu bakışların tesettürle bağlantısı olsa da, doğrudan tesettür ile ilgili değil. Zira Gülan'ın bakışları onların bakışlarına benzemiyor. Hatta onların aksine Gülan daha sert bakıyor ve çekingen değil. Her insanı dış görünüşüyle değerlendirip sadece bu noktadan bakarak konuyu baş örtüye indirgemenin doğru olmadığı anlatılmak istenmiş diye düşünüyorum.

Ruhiye kimseye haber vermeden köyüne gidiyor. Kahvede otururken dışarıdan bir adam ona bakıyor. Sonraki sahnelerde anlıyoruz ki bu adam Ruhiye'nin rüyasında arabayı kullanan adam.

Ruhiye ardından rüyasında arabanın arka koltuğunda oturan arkadaşının evine gidiyor. O adamın Ruhiye'ye  -ve büyük olasılıkla arkadaşı Semiha'ya da- tecavüz ettiğini anlıyoruz. Ruhiye, Semiha'ya adamın öldüğünü duyunca geldim diyor. 2 sene önce Yasin buraya geldiğinde öldüğünü öğrenmiş diye de ekliyor. Buradan anlaşılıyor ki o adamın ölmediğini Yasin bildiği için Ruhiye'yi köye götürmekte direniyordu ve hatta yoldan dönmüştü. Çünkü adamın yaşadığını Ruhiye'nin öğrenmesini istemiyordu. Bu soruların cevabı son bölümde ortaya çıkıyor.

Semiha adamın sağ olduğunu itiraf ediyor. Ruhiye sonraki bölümde -belki de tecavüz orada olduğu için- sütun ocakları dediği yere gidiyor ve "arınmak" istiyor belki de.

Hilmi Meryem'e yaşamakta anlam bulmanın insanı hafiflettiğinden bahsediyor ve onun için bu anlam Meryem'e aşık olması...

Sinan rüyasında Meryem'in onun uyurken izlediğini görüyor. Meryem'de içten içe hiç hissedemediği şefkati hissetmiş olabilir.

Yasin ve Meryem hocanın çok iyi bir insan olmasını abartıyorlar. Yasin, kendisinin iyi biri olmasını hocanın varoluşuna dayandırıyor çünkü kendisiyle iletişimi çok zayıf. Bu sadece Yasin için de geçerli değil çünkü Peri de aynı şeyi yaşıyor. Sorun yaşadıkları olaylar görünürde farklı ancak temelde kendileriyle yüzleşmekten kaçıyorlar.

Gülbin'in spor salonunda Sinan'ın arkasından konuşması herkesin birbirine ne kadar benzediğini gösteriyor. İlişkilerin yüzeyselliği ve çabuk tüketilmesi sonucunda ikisi de işleri görüldükten sonra birbirlerinin yüzlerine pek bakmıyorlar ve telafi etme çabasına girişmiyorlar. 


7. Bölüm

Hocanın çevresine söyledikleri - çiçek metaforu - ile ailesine olan davranışı bazen çelişiyor. Kızının müzik dinlediğini görünce şaşırıp müziğe eşlik etmesini garipsiyor. Fakat bunu nazikçe söylüyor. Hocanın böyle davranması kızını ondan uzaklaştırmıyor.  

Gülan ile Gülbin yine tartışıyorlar. Gülan, Gülbin'in saçını çekiyor ve sanki Gülan'ın "dokunulmazlığına" dair bir metafor var burada. Zira Gülan'ın saçını Gülbin çekemez. Gülbin bir zamanlar hamile annesine tekme atanların yanında Gülan olduğu için şaşırdığını söylüyor. Ona göre ablası, Kürtlere karşı yapılan ötekileştirmenin bugünkü siyasi ayağının bir parçası olduğu için böyle söylüyor.   

Ruhiye sütun ocakları dediği yere gidiyor ve orada otururken o adam geliyor. Adam pişkin bir ruh halinde. Çünkü beni öldür diyerek çözüm olarak önerdiği şeyin yine Ruhiye'nin başına bela açacağını kavrayamıyor ya da mış gibi yapıyor. O kadar "inançlı" ki kendini öldürürse bunun günah olduğunu düşündüğü için bunu Ruhiye'den istiyor. Çocuktuk, cahildik diyerek yaptığını normalleştirmeye çalışıyor. Kendisini rezil ettikleri halde bir şey dememesi üzerinden kendini haklı çıkarmaya çalışıyor.

Sinan annesi düştüğü için yanına gidiyor. Annesi komşunun oğlu söyledi diye oğlunu arıyor, kendi istediği için değil, bu da oğluna olan yaklaşımının ilk ipuçları oluyor. Anne, Sinan'a şefkat göstermeden ondan şefkat bekliyor ve köpek doğurmuşum diyerek onu yargılıyor. Evladını yedirip, içirip giydirmenin olması gereken davranışlar iken, bunları çok önemli addedip sevgisini gösteremiyor. Neticede Sinan sevgisini göstermeyen birine dönüşüyor. Sinan'ın annesinin evinin bakımsız, hatta istifçiliğe yakın bir vaziyette olduğunu görüyoruz. Annesiyle tartıştıktan sonra Sinan özür diliyor. Sanki ebeveyn ile çocuk yer değiştirmiş gibi... Annesi Sinan'a, "kıyma kavurdum sen seversin" diyor ve sonra yedin mi diye soruyor. O da kıymayı babam severdi, ben değil diyor. Annesi oğlunun hangi yemeği sevip sevmediğine yabancı ve buna fark etmek yerine, komşunun oğlu kıyma seviyor diyerek komşunun oğluna ne kadar değer verdiğini gösteriyor. Aslında önceki bölümlerde sevgi emaresi olarak gördüğümüz "kek" burada kıyma olarak yeniden karşımıza çıkıyor.

Peri'yi annesi arıyor ve telefonda temizlikçinin adını yanlış söyleyen annesini Peri uyarıyor. Anne de her neyse adı diye geçiştiriyor. Sınıfçı tutum sergileyen anne için temizlikçinin adının hiçbir önemi yok. Bu sırada Meryem'e neden Hazal dediğini fark eden Peri telefonu kapatıyor ve annesine ne kadar benzediğini bir kez daha fark ediyor. Zira Meryem de gündeliğe gidiyor, hem Peri hem de annesi tesettürlü insanları adeta tek bir kişi gibi görüyor. Çünkü hepsi onlar için aynı şeyi ifade ediyor. Peri'nin annesi ona önceki erkek arkadaşını soruyor. Farklı görünen ailelerden gelen Peri, Sinan ve Meryem'in aileleri üçünü de evlendirmek istiyor. Evliliğin kültürel bir ortak noktamız olduğunu hatırlıyoruz böylece.

Hilmi Meryem'e bir hediye veriyor. Kendisinin ince düşünceli ve detaylara önem veren biri olduğunu böylece anlıyoruz. Zira evde sohbet ederken gördüğü çikolata kağıdına sarıyor hediyesini.

Semiha'ya veda etmek için evine giden Ruhiye, onun evine tecavüzcü adamın girdiğini görünce şaşırıyor ve ikisinin evli olduğunu anlıyor. "Bir Başkadır" adı burada kendini hissettiriyor. Zira bu adamın sadece Ruhiye'ye değil, arkadaşına da tecavüz ettiğini hissediyoruz. Bu travmatik durum Ruhiye'de sağlık sorunlarına yol açarken arkadaşı Semiha olayın üstünü kapatıp adamla evlenmiş.

8. Bölüm

Peri, Meryem'e "cesaretle yapılan her şey delilik mi?" diye soruyor. Final bölümünün teması cesaret diyebiliriz. Zira önceki bölümde Hilmi ve Ruhiye, bu bölümde de Hayrunnisa, Meryem ve Peri cesareti gözümüze çarpıyor.

Terapi sahnesinde Peri bir nevi kendisiyle yüzleşiyor ve Meryem'e hepimizin bastırdığı duygular var diyor. Sağlığımız bozulana kadar o duyguları bastırdığımızı anlayamayabiliriz diyor. Peri'nin değişmeye başladığını gözlemliyoruz çünkü Meryem ile ilk kez bu kadar yakınlaştı ve onunla bir şeyler paylaşmaya başladı ki Meryem de bayılmasının sebebini anlamış oldu.

Ruhiye köyde tecavüzcünün ölmediğini öğrenince bunu Yasin'e söylemeye çalışıyor, kızmayacaksan söyleyeceğim diyor ama kızacak diye de söyleyemiyor. Yasin'in ona yalan söylemesi mevzubahis bile olmuyor. Çünkü kadınların hak araması garipseniyor. Yasin kafandan at diye söylemedim deyince benim iyiliğim için yaptın öyle mi diyor Ruhiye. Böylece konuşmadan anlaşabiliyorlar.  Bu sahnede garip bir detay dikkatimi çekti. 7 sene önce ruhiyeyle tanıştığını söylüyor Yasin ve kızlarının yaşı yediden büyük.

Ardından Ruhiye'nin Yasin'e beni o halimle aldın demesi, tecavüzün kadının suçuymuş gibi algılandığını bize bir kez daha gösteriyor. Oysa Yasin'in de ona kalbin bakire olsun dediğini söylüyor. Yasin'in duygusallığını göstermekten çekindiğini görüyoruz. Öyle ki Ruhiye ağlamaya başlayınca ağlanacak bir şey mi var diyor ve ağlamakta direniyor. Fakat Ruhiye ona masaj yapmaya başlayınca yüzünü görmediği için ağlamaya başlıyor.  

Ayrıca final bölümünde birçok şeyin tatlıya bağlanarak ucu açık bitirildiğini gözlemledim. Çünkü Peri kendisiyle yüzleşiyor. Bunu, hem Meryem'e, hem de Melisa'ya kendini açık ifade etmesinden anlıyoruz. Melisa, Peri'ye Meryem ile seansların nasıl gittiğini soruyor. Peri, iyi gidiyor ben arkadan yetişsem de diyor. Ardından da Melisa'nın, önceki geceki sohbette Meryem'in onda bir şeyler tetiklediğine dair söylediği şeylerin doğru olduğunu üstü kapalı da olsa söylüyor Peri. Tatile gideceğini söyleyen Melisa'ya yalnız mı gideceksin diye soruyor ve bir erkek arkadaşıyla birlikte olabileceğini söyleyince Peri'nin yüzü düşüyor.

Sinan'ın oturduğu rezidansa zoom ile yaklaşıyoruz. Hem rezidansın, hem de evin iç dizaynının karanlık tonlarda olduğunu fark ediyoruz. Evin mobilyaları hep koyu renk, evin girişi gün aydınlığında bile karanlık ve bütün bunlar bize Sinan'ın yalnızlığını gösteriyor. Sinan, yalnızlığını ve samimiyete olan özlemini çok kuvvetlendirecek bir şey yapıyor: Meryem'in eşarbını koklayarak mastürbasyon. Yalnızlık hissetmesinin en belirgin göstergesi ağlıyor olması. Zira hiç kimseye bağlanamayan Sinan kibirli bir yalnızlıkla yaşıyor aslında.

Sonraki sahne en çarpıcı olanlardan biriydi. Konya'ya gitmek üzere evden çıkan Hayrunnisa başını açıyor. Onu uyaran babasına da gitmeye hazır olduğunu söylüyor. O anda gözleri dopdolu Hayrunnisa'nın ve içinden geçirdiklerini sanki fısıltıyla bana söylüyor: "Annem gitti, ben de babamı yalnız bırakıp gidiyorum. Ben başımı açınca, ya babam da beni bırakıp giderse... Olan olmuş zaten, annem ölmüş. Ne olacaksa olsun, ben içimden geleni yapacağım. Ama babamın maddi manevi yardımına da ihtiyacım var, hayatımı da yaşamak istiyorum. Babamı kaybetmek de istemiyorum, kendimi kaybetmemek de."

Evinden ayrılıp kamp hayatına başlayan Ali Sadi hoca karavanında bir yabancıyla sohbet ediyor çünkü yalnızlık çekiyor. Sağlık sorunu sebebiyle eşinin bebeğinin olmadığını ve kızının evlatlık olduğunu söylüyor. O an aklıma, hem gebelik, hem de kalp sorunları yaşayan anneyle pek ilgilenilmemiş mi sorusunu getirdi.

Hilmi ile yeniden karşılaşan Meryem ona bir hediye veriyor. Hilmi çok konuştuğu için verdiği hediyeyi iade ettiğini sanıyor Meryem'in. Çünkü kendini çok eleştiriyor. Fakat paketi açınca Meryem'in ona çorap aldığını görüyor ve çok şaşırıyor. Zira çorabının yırtık olduğunu gören Meryem ona sessiz bir çığlıkla yardım etmiş oluyor ve bunu onu utandırmadan yapıyor. Böylece detayları fark eden Hilmi'ye onun gibi naif ve nazik bir yanıt veriyor. Kek ve kıyma gibi sevgi göstergelerine böylece çorap da ekleniyor.

Dizinin son sahnesinde en başa dönüyoruz. Meryem, Hilmi'nin ona aldığı yüzüğü görünce yaklaşık bir sene sonra yeniden bayılıyor. Evlilik, Meryem için büyük duygusal anlam taşıyor ve yüzüğü görünce birdenbire bayılıyor, ayıldıktan sonra da yüzünde ince bir tebessüm görüyoruz. Evliliğin böyle büyük anlam taşımasının altında belki de iyi bir evliliği olmayan abisine şahit olması da ayrı bir etken olabilir. Ve bu kez aslında mutluluktan bayılıyor Meryem, böylece bayılmak onun için olumsuz bir anlamdan olumluya dönüşüveriyor. 

Bir Başkadır'ın ilk dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...



28 Kasım 2021 Pazar

Bir Başkadır'a Dair I | Bambaşka Görünen Yaşamlar Aslında Aynı Çiçeğin Özü Mü?



Geçen sene bu vakitlerde ortalık yangın yeriydi Bir Başkadır'la. Herkesin dilindeydi. Öyle ki üzerine konuşulmamış detay kalmamıştı sanki. İşte o detaylardan benim gözüme çarpanları bu satırlarda göreceksiniz. Diziye dair daha kısa ve genel bir inceleme okumak isterseniz Wiser platformundaki kürasyonuma göz atabilirsiniz: https://open.joinwiser.com/7PhfS8JiRs2GRPBs9

Her bölüme dair ayrıntılı gözlemlerimi paylaşmadan önce dizide göze çarpan belli başlı temaları liste halinde sıralamak isterim: Biriciklik, farklılık, kendi içinde çelişmek, yargılayıcılık, genellemek, iletişimsizlik, nostaljik müzikler, evler ve insanlar. Bu temaların yanında her karakterin kendi içinde barındırdığı çıkmazlar unutması yahut görmezden gelmesi ve benzer sorunlar yaşayan yakınlarına, arkadaşlarına acımasızca yüklenmesi de sekiz bölüm boyunca süregelen bir davranış.

Şunu söylemek isterim ki bölümlerden sahneleri yazdıktan sonra o sahnelerde şahit olduğum ruhsal, psikolojik, sosyolojik ve davranışsal bazı örüntüleri kendimce naçizane yorumlayacağım. Böylece bir sahneyi aklınızda canlandırıp altında yatan "mesajları" görmenizi umacağım. Her bölümdeki anlatımlar ilerleyen bölümlere dair spoiler içerecek. Her bölümü uzunca yazacağım için bu postta sadece ilk dört bölüme yer vereceğim. Şimdi birinci bölümle başlayabiliriz.

Bir Başkadır'ın diğer dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...

1. Bölüm

İlk bölümün ilk sahnesinde Meryem'i tarlalar arasında yürürken görüyoruz. Kırsal bir bölgede olduğu aşikar ve taşlı topraklı yollardan geçip bir rampayı çıktıktan sonra asfalt yola ulaşıyor. Ardından İstanbul trafiği karşılıyor bizi ve o sakinliğin ardından şehrin keşmekeşinin içine dalıveriyoruz. Bu iki uç sahneyle aslında bambaşka görünen hayatlara dair sahneler izleyeceğimizin ipucusunu veriyor Berkun Oya. Öte yandan bu yaşam biçimlerinin özünde benzer yollardan geçtiğini de göreceğiz. Başka bir deyişle, herkesin derdi kendine büyük, derdin büyüğü küçüğü olmaz mesajıyla karşılaşacağız.

Dizinin ilk seans sahnesinde Meryem çok az konuşuyor ve terapiye bunalma için gelmenin ayıp olduğunu hissettiriyor. Burada hemen muhafazakar olduğu damgasını yemekten alı koymamız gerektiğini hissettim. Ardından konuyu değiştirip abisinin iyi gitmeyen işlerinden konuşmaya başlıyor. Meryem gayriihtiyari söylediği "Kahveyi Sinan Bey de böyle içiyor" konusundan sonra da konuyu değiştiriyor. Zira derdini anlatabilmek de birisine duygusal hisler taşımak da ona sanki yasaklanmış gibi ve o bunun farkında değil, henüz... Peri ise Sinan Bey konusunda biraz fazla ısrarcı davranıyor çünkü Meryem'i zorlamak istiyor. Oysa profesyonel bir yaklaşımda bunu yapmaması gerekiyor. Meryem konuyu yine değiştiriyor ve  seans sonunda Peri'yi adeta azarlıyor. Tüm bunların altında yatan kavramlardan biri; Dizide birçok karakterde gözlemlenen kendiyle yüzleşme korkusu. Sosyoekonomik, sosyokültürel, dini, politik kavramlardan hangisi olursa olsun, herkes kendisiyle olan derdine cesaretle yaklaşmakta zorlanıyor, bazısı çok uzak kendine, bazısı da ürkek bir tavşan gibi yaklaşmaya çalışıyor.

Peri'nin Meryem ile ilk seansındaki postürü dikkatimi çekmişti. Bir omzunu geriye çekerek oturuyor ve yüzünde çekingen ya da yapay diyebileceğimiz bir gülümseme var. Bu postürün adını istersek kibir koyabiliriz ya da mesafelilik. Bu noktanın ucunu açık bırakmış Berkun Oya, tıpkı Nuri Bilge Ceylan'ın çokça kullandığı bir teknik gibi... Berkun Oya vücut dilinin sıkça kullanılmasını istemiş görünüyor. Zira, Ruhiye, Sinan, Hayrunnisa da birçok sahnede mimikleriyle konuşuyorlar.

Meryem terapide bir başka konu değiştirme aracı olarak 24 numaralı otobüsü soruyor Peri'ye, aklı orada. Çünkü yeğenine karşı sorumluluk hissediyor. Yeğenlerinin bütün sorumluluğu onun üzerine bindirilmiş. Üstelik ev işlerinin tamamını da o yapmak "zorunda". Bunların üzerine bir de evli abisini kıskanması, aşık olması, derdini içine iyice gömmesi gibi birçok sorun onun bayılmasına yol açıyor. Yengesi hasta, abisi de yoğun çalışıyor ve çocuklarla pek ilgilenmiyor gibi gözüküyor. Bu gibi yoğun sorumlulukları  dillendirmek adeta yasak lakin vücudu yasak tanımadan adeta fişini çeker gibi yapıyor Meryem'in. Meryem içten içe abisinin aile hayatını kıskanıp belki de içinden "Ah, ben evli olacaktım, mutsuz olmazdım." Diyor. Yengesinin sorumluluk almadığını düşündüğü için ondan dem vuruyor Peri'ye. Ayrıca oturdukları ev için çöpüne dokunmadık oturuyoruz diyor. Bu sözün altı ne kadar dolu kim bilir. Çünkü o eve kendini ait hissettirilmemiş gibiler, sanki gaipten bir ses o evi hak etmediklerini mi söylüyor bilemiyoruz. Evlerinin babalarından kalması o eve ait hissetmesini sağlamamış. Belki de babayla aralarında iletişim yoksunluğu gelişmiş, bu hususa dair hiçbir ayrıntıyı göremiyoruz sonraki bölümlerde.



Bölümlerdeki sahne geçişleri manidar. Meryem otobüse yetişmek için koştururken Peri taksiye binip hemen indiği yerdeki cafeye oturuveriyor. Sosyoekonomik farklılıklara dair bu üstü kapalı gönderme dikkati çekiyor.

Peri Meryem ile bir ortak nokta bulamıyor çünkü ikisinin hem yetiştirilme tarzları, eğitimleri, işleri ve arkadaşları apayrı. Peri bu durumu süpervizör aldığı psikolog Gülbin'e anlatırken Meryem'i adeta çekiştiriyor ve ona yukarıdan bir gözle, kibirle bakıyor. Kibirden bir kule gibi Peri. Gülbin ise süpervizör sonrası Peri için "kendisi başına geçirmiş bir örtü ve gerçekleri görmekten kaçıyor." Diyor.

Peri, Meryem'in sürekli konu değiştirmesinden bahsediyor Gülbin'e. Ama Gülbin kendisine muhafazakarlar hakkında biraz soru sormaya başlayınca Peri de konuyu değiştirip kaçak güreşiyor. Meryem'in hocaya danışmasını tiye alırken kendisi de şaman ayinleri gibi ritüellere takılarak kendisiyle çelişiyor. Peri hem Sinan Bey hakkında, hem de Meryem'in abisi hakkında peşin hükümle yargılara varıp Meryem'i sertçe çekiştiriyor. Meryem'in abisinin manyak olduğunu, Sinan Bey'e de aşık olduğunu daha ilk seanstan anlaması zor olmasına rağmen, sırf ona terapistlik yapmamak ya da başka bir sebeple durumdan kaçıp Meryem'e psikologluk yapmamak için bahaneler üretiyor. Gülbin ile süpervizör esnasında, Meryem'in terapiye devam edip etmeyeceğini hocasına sorması konusu terapide geçince, Peri önüne geçemediği bir öfke hissettiğini, bunun ötekileştirme olduğunu fark ettiğini ve kendine eğer beceremiyorsan bu işi vazgeç dediğini söylüyor.  Düşüncesiz birinin teki olduğunu söyleyerek kendini eleştiriyor. Oysa bunun farkında olmasına rağmen, yine tesettürlülere karşı aynı mesafeyle yaklaştığını söylüyor, annesi için tesettürün öcü anlamına geldiğini de...

Farkındalığın yeterli olmadığının çok açık anlıyoruz burada. Öyle ki büyük bir adım sayılabilecek farkındalığa ulaştıktan sonra harekete geçmemek o farkındalığın hiçbir şey ifade edemeyebileceğini gösteriyor bize. Farkındalık cesaretin yanında bir karınca gibi...

Peri ayrıca muhafazakarlara hitaben "onlar çoğunluk, güç onlarda" diyerek onlara yukarıdan bakıp ötekileştirirken kendini masum göstermeye çalışıyor. Böyle düşünmesinin sebebi ise anne babasının halt etmesiymiş. Burada "kabahati" anne babaya atarak hem yetişkinlikten hem de profesyonellikten uzak bir tavır sergiliyor ve mazeret buluyor kendi hatasına. Oysa farkındalığın birkaç adım ötesi olan kabullenmişliğe teslim etse kendini, hatalı olmanın müthiş bir perspektif kazandırabileceğini anlayamıyor, henüz...



Hocayla Meryem'in çiçek sahnesinde ise "her sakallıyı deden sanma" misali bir metafor söz konusu. Hocanın tecrübelere bakışı objektif ve empatik. Hoca çiçek metaforuyla dizilerdeki hayat ile gerçeği kıyaslıyor ve hayatın iniş çıkışlarını, güzel ve kötü kokularını kabullendiğini anlatmaya çalışıyor. Bir taraftan da hocaların hepsi aynıdır genellemesini çürütüyor. Zira, sonraki bölümlerde eşiyle ve kızıyla olan iletişiminin ne denli güçlü ve hoşgörülü olduğunu görüyoruz. Belki de dizide birbirini dinleyen, anlayan ve sağlıklı iletişim kurabilenler sadece bu üç kişilik aile.

Gülbin ile Sinan'ın hiç iletişim kuramadığını görüyoruz. Gülbin Sinan'ı dinliyor ve soru soruyor. Oysa Sinan'ın aklı sadece cinsellikte ve Gülbin'in Peri ile ilgili anlattıklarını hiç dinlemiyor ve sadece kalacak mısın diye sormakla yetiniyor. Ardından işini görüp uyuyunca da horlamaya başlıyor. Bu sahnede Gülbin'i huzursuz görüyoruz. Sinan belki de dizinin en çok ihmal edilmiş, en yalnız hissettirilmiş karakteri. Yalnızlığına çare olarak da geçici çözümler bulduğunu görüyoruz. Sonraki bölümlerde annesiyle olan iletişiminden de bunu anlayabiliyoruz.

Peri Gülbin'in ablasının tesettürlü olduğunu görünce şaşkınlığını gizlemek için cebelleşiyor. Belki de Gülbin'in ablasını sadece görmesi bile Gülbin'den fayda sağlama yolunda yara almasına yol açıyor.  

Gülbin'in ablası Gülan'ı net olarak ilk kez arabada eşiyle birlikte görüyoruz. Giyimi, makyajı ve takılarıyla oldukça "havalı" bir duruş sezdim ben. Aklıma ilk gelen Meryem'den ne kadar farklı olduğuydu. Meselenin tesettür ile pek de ilgisinin olmadığını gösteriyor Gülan bize. Lüks araba içinde, insanlardan soyutlanmış, zengin bir görünüm çiziyor. Belki de o sırada Meryem 24 numara ile yanından geçiyordur. Yani Gülan'ın yaşam tarzıyla Meryem'inkinin bambaşka olması dizinin adının ne denli nokta atışı bir seçim olduğunu gösteriyor. Bir Başkadır benim memleketim şarkısında olduğu gibi... Belki de tam da bu yüzden Gülbin hem ablasını, hem de ona hiç benzemeyen tesettürlü kadınları tanıdığı için bu konuya daha objektif ve mantıklı yaklaşabiliyor.



2. Bölüm

Bölümün başında Yasin'in korumalık yaptığı barı ve barın tuvaletindeki iki kızı yaka paça dışarı attığını görüyoruz. Sonraki bölümlerde bu kızlardan birinin kim olduğuna dair sahneler mevcut ve o kızın arkadaşı da onu iteklediği için Yasin'in peşini bırakmıyor.

Ardındaki sahnede Yasin ile Meryem namaz kılarken cam kırılma sesi geliyor fakat ne Meryem ne de Yasin bunu önemsiyor. Ardından Ruhiye bileğini kesmiş bir halde Yasin'in yanına gidiyor. Sanki yaptığından pişman gibi yanına gidiyor ya da onlara kendine göre mesaj verip dikkat çekmeye çalışıyor. Çünkü konuşmuyor pek. Kendini anlatmaya o kadar muhtaç ki kendine zarar vererek onu görmelerini istiyor. Belki de diyor ki "sizin için namaz o kadar önemli ki kırılma sesi duyunca bile kılınızı kıpırdatmıyorsunuz, benden daha mı önemli bütün bunlar." O yüzden yaptığıma bakın ve biraz kendinize dönün mü diyor bilmiyoruz. Belki kendine zarar verdiği için pişman oluyor, ya da tam da namaz vaktinde bunu yapıyor. Belki de başka bir sebebi var.

Sonraki sahnede Ruhiye namaz kılıyor ama Yasin onu yanlış kıbleye dönerek namaz kıldığı için sertçe azarlıyor ve namazın onun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurguluyor. Burada Ruhiye yine kendini göstermek istiyor ve onları deniyor çünkü iletişime geçmek istiyor. Belki de kıbleyi aslında karıştırmıyordur. Yasin için bunun hiç önemi olmuyor ve Ruhiye'nin bu davranışını  iyileşme belirtisi olarak göremiyor. O sırada Ruhiye eski bir anı hatırlıyor ve biz bir arabanın içindeyiz. Bir adam araba kullanıyor. Ruhiye yan koltukta, arkadaşı da arkada. Arkadaşı Ruhiye'ye ürkek ürkek bakıyor. Arabada hurmalar var. Sonra namaz sahnesine geri dönüyoruz ve Yasin Ruhiye'yi evin bahçesindeki hurma ağacına bakarken görüyor. Sonra birden dışarı çıkıp hurmadan alıp eline yüzüne bulaştırarak ısırıp yere tükürüyor. Bu sahnede Ruhiye ile sorunlarını konuşmaktan kaçıyor ve Ruhiye'nin artık bu olayı unutmasını istiyor. "Ben unuttum, sen de unut" demeye getiriyor. Bu konuyla ilgili sonraki bölümlerde somut bir sahne yok ama konuşmalardan anlıyoruz ki Ruhiye ile arkadaşı bu adamın tecavüzüne uğruyor.


Bu sahneden sonra birden kendimizi bir yoga salonunda buluyoruz. Bu geçişle de insanların farklı görünen hayatları twist yaparcasına anlatılıyor. Yoga sahnesinde Melisa ile tanışıyor peri. Belki de yoga yaparken onun söylediklerine cevap vermediği için Peri isminin ona uygun olduğunu ima ediyor ama sebebini söylemiyor. Onun soğuk mizaçlı biri olduğuna gönderme yapıyor gibi. Ardından Melisa, "beni tanıdın mı yoksa" diyor ama Peri hiç televizyon izlemediği için onu tanımıyor. Peri kendini insanlardan fazla soyutlanmış yaşıyor. Hem isteyerek yalnızlığı seçmiş gibi görünüyor, hem de bundan içten içe çok huzursuz.

Terapi odasında Peri ile Meryem'i görüyoruz. Peri, terapiyi hocaya danıştın mı diye yine soruyor ve Meryem'i deşiyor. Bu konunun bir yere gitmediğini bile bile Meryem'in üzerine gidiyor. Kendi deyimiyle de onunla kontrtransferans yaşadığı için böyle yapıyor. Hoca konusunu Peri açınca Meryem yine konuyu değiştiriyor. Meryem, yengesinin yanlış kıbleye doğru namaz kıldığını Peri'ye söylüyor ve yengesinin ruh halini anlayamıyor çünkü aslında farkında olmasa da kendisi de pek iyi hissetmiyor.

Ardından Peri'yi Gülbin ile konuşurken görüyoruz. Gülbin'e Meryem'in yengesini anlatıyor ve "acilen hastaneye yatırılması lazım çünkü depresyonda" diyerek Ruhiye'yi hiç tanımadan peşin hükümlü yaklaşıyor. Peri, birinci bölümde de Meryem'in aşık olduğuna dair ve abisinin manyak olduğuna dair ön yargılı ifadeler kullanmıştı. Meryem baş örtülü olduğu için Peri asıl meseleden uzaklaşıp onların her davranışına yargıyla yaklaşıyor, yani genelleme yapıyor. Onun için her baş örtülü kişi birbirinin aynısı. Zira sonraki bölümlerden birinde başkasını Meryem sanması da bunun bir örneği olabilir.

Ardından Meryem konu değiştirmek için Peri'ye evli misiniz diye soruyor. Peri de Meryem'e evlenmek ister misin diyor. Meryem, "neden evlenmek istemeyeyim, kim istemez" diyor. Burada birden Peri ile Gülbin'in konuşmasına geçiyoruz ve Peri, "ben evlenmek istemem Meryem" demek istedim diyor. Peri, Meryem'le uğraşmak, üzerine gitmek istedim, kontrtransferans yaşıyorum diyor. Bu durumun farkında olmasına rağmen profesyonel yaklaşarak durumu çözmek yerine, kaçıp yargılama yolunu seçiyor. Sonra da en iyisi Meryem ile artık görüşmemek diyor Gülbin'e. Gülbin, geçen sene de böyle kapalı bir kız gelmişti ve yine aynısını yapmıştın diyor ve Peri'ye geçmişi hatırlatıp kendine getirmeye çalışsa da Peri görmezden gelip süremiz bitmişti değil mi deyip kaçıyor. Burada fark ettiğim şey Meryem ile Peri'nin sandıklarından daha fazla ortak noktalarının olması. Öyle ki kaçamak yanıtlara her ikisi de başvuruyor.

Gülbin'in pek de istekli olmamasına rağmen geçici ilişkilerle yaşamını sürdürmesi onun yalnızlığına tutulan ince bir ışık gibi. Zira kendisine dair bu konuda fazla ayrıntı göremiyoruz, eskiden evli olduğunu öğrenmek dışında.

Yasin bahçede oğluyla oyun oynuyor ve ardından Ruhiye'yle konuşuyor. Ruhiye ona köye gitmek istediğini söylüyor. Yasin de tamam gidelim demiyor ve neden diye soruyor. Aklının köşesinde başka bir şeyler döndüğünü daha sonra anlıyoruz. Ruhiye cevap vermeyince ona bağırıyor ve uzaklaşıyor. Bu konu bu bölümde açık bırakılıyor fakat ilerleyen bölümlerde neden köye gitmek istediğini öğreniyoruz. Nitekim aynı sahnede Ruhiye yalnızken "otobüse binecem, bulacam mezarı, tükürcem" diyor. Buradan da o bir an aklına gelen şoför mahallindeki adamı kast edip etmediğini o an anlayamıyoruz fakat ilerleyen bölümlerde parçalar birleşince fark ediyoruz. Sonraki bölümlerde Yasin'in o adamın ölmediğini bildiğini ve Ruhiye'yi bu yüzden sıkıştırdığını fark ediyoruz. Nitekim daha sonra köye gitmek için yola çıkıyorlar.

Meryem ile Sinan'ın aynı diziyi izlediğini fark ediyoruz ve bu bir ortak nokta gibi göründü gözüme. Lakin sonradan yüzlerindeki mimiklere dikkat edince şunu fark ettim ki Meryem, Melisa'nın oynadığı Şenay karakterine hayranlıkla bakarken, Sinan garip bir iğrenme duygusuyla bakıyor. Ardından Melisa'yı arayıp yanına gelmesini istiyor, böylece neyin peşinde olduğunu anlıyoruz. Melisa ile konuşmasında, onun dizisini izlemesine rağmen bilmezlikten geliyor ve kendini ağırdan satmaya çalışıyor. Melisa diziyi Total grubuna yaptığını ve bu kesimin gecekondularda ve Anadolu'da yaşayan insanlar olduğunu söylüyor. Bu işi çok da önemsemediğini, belki de küçümsediğini hissettiriyor. 



3. Bölüm

Bölümün başında Ruhiye bir rüya görüyor. Diziyi ilk izlediğimde bunun bir rüya olabileceğini düşünmüştüm. Zira aralarındaki iletişim kuvvetli bu sahnede. Rüyada ormanlık alanda Yasin ile Ruhiye baş başa piknik yapıyorlar ve Ruhiye Yasin ile yalnız kalma isteğini kabul ettiği için çok memnun. Elbette burada altta yatan sevgi ve anlaşılabilirlik ihtiyacı. Yasin ısınmak için çalı çırpı toplamaya gidiyor ve uzaktan bir çığlık sesi işitiliyor. Ardından Ruhiye'nin yanına gelen Yasin garip bir şekilde mesafeli davranıyor ve Ruhiye onun boynunda bir ruj izi görüyor. Rüyanın rüya olduğu burada anlaşılıyor gibi çünkü hiç kimsenin olmadığı bir yerde Yasin'i birisinin öpmesi olağan dışı. Ruhiye bu ruj izini görünce şaşırıyor ve birden uyanıyor. Burada da Ruhiye'nin bilinçaltında Yasin'i kaybetme korkusu olduğunu hissediyoruz. Ardından Ruhiye Yasin'i uyandırıyor ve rüyasında onu gördüğünü söylüyor. Yasin yine ona bağırıyor. Yasin bağırarak mutfağa giriyor ve bu saatte neden börek açıyor diye Meryem'e çıkışıyor. Ekmek almadığı için de kızıyor ve aslında sinirlendiği konu başka bir şey olsa da bunu Meryem'e de yansıtıyor. Bu sahneyle birlikte anlıyoruz ki Yasin hem eşini hem de kardeşini bağırarak kontrol altına almaya çalışıyor, onlar kendilerini ifade edince de anlamaktansa kaçmayı ve hiddetlenmeyi seçiyor.

Ekmek almaya kendisi giden Yasin, yolda bir kızın köpek tarafından ısırıldığına şahit olunca onunla ilgileniyor ve hastaneye götürüyor. Burada peş peşe gelen iki sahnede aslında Yasin'in  hiç tanımadığı birisiyle ilgilenip hastaneye kadar götürmesi ve ailesine sürekli bağırıp çağırması arasındaki çelişkiyi görüyoruz. Öyle ki Meryem'in Hayrunnisa'yı kıskandığını da hissettim.


Hayrunnisa'nın annesi yolda yürürken nefes nefese kalıyor ve durup soluklanıyor. Bu sahneyi sonraki bölümlerde olacaklarla ilişkilendirdiğimizde senaristin bize önceden anneye dair bazı ipuçları vermeye çalıştığını anlayabiliriz.

Hocanın yardımcısı olan Hilmi, tıpkı hoca gibi entelektüel bir kişilik çiziyor ve Jung'dan, bilimden bahsediyor.

Periyle anlamlı bir iletişim kurmaya başlayan Meryem, Peri'nin hamur işini sevdiğini söyleyince kendisine bir tepsi börek yapıp götürüyor fakat Peri bunu defalarca kez reddediyor. Peri'nin bunu yapması kişisel mi diye düşünmeden edemedim. Öyle ki Melisa'yla sohbet ederken o da aynı şeyi söylüyor ve diyor ki "danışanın benim gibi yogada tanıştığın birisi olsaydı yine aynı davranır mıydın?" İnsanların bir sosyal altyapısı var ve ona göre hareket etmek gerek diyerek Meryem'in iletişim ve sevgi şeklinin bu börek olduğunu ima ediyor. Öte yandan Melisa oynadığı dizinin izleyici kitlesini üstü kapalı biçimde küçümseyerek bir taraftan Peri'ye akıl verirken kendisiyle de çelişiyor.

Terapi sahnesinde Meryem, Peri'nin böreği vejeteryan olduğu için almadığını sanıyor. Ardından Peri çoğu kez yaptığı gibi yine konu değiştirip Meryem' hocayla konuşup konuşmadığını soruyor. Bu açıdan ikisinin de ortak noktası; kaçmak. Dizideki birçok karakterin ortak noktası kendi arazlarından ve varoluş sebeplerinden kaçmak. Konunun üstünü kapatmak, görmezden gelmek ve yokmuş gibi davranmak.

Peri ile Gülbin'in süpervizyon sahnesinde Peri Meryem'in Sinan'a aşık olmasından bahsedip onunla alay ediyor ve onu kıskanıyor. Boyundan büyük işe kalkıştığını söylüyor ve bu şekilde farkında olduğu halde sınıfçı ve ayrımcı tutumunu sürdürüyor. Nitekim Gülbin, ardından Peri'nin Meryem'i kıskandığını, beş senedir yalnız olduğundan ve hayatına birisinin girmesini istediği halde bunu beceremediğinden bahsediyor Sinan'a. Oysa Sinan onu hiç dinlemiyor. Gülbin Peri'yi bu konuda eleştirirken kendisi de yalnız ve geçici ilişkilerle hayatını sürdürüyor.

Melisa, Peri ile sohbet ettikleri sahnede dobralığa varırcasına açık sözlü ve Meryem'in Peri'de bir şeyi tetiklediğini söylüyor. Ardından Peri'ye senin ailende hiç kapalı birisi var mı diye soruyor. Peri hayır deyince de işte bundan dolayı olabilir diyor ama Peri hiçbir şey anlamamış gibi yapıyor. Peri, Melisa'nın dizisini izleyeceğini söyleyince Melisa, bırak boşver diyor. Peri de oturup Türk dizisi izleyecek halim yok ya diyerek Türk dizilerine yönelik küçümseyici tutumunu da belli ediyor. Aslında Peri Türk kültürünün büyük bir parçasını oluşturan birçok ögeye sırtını dönmüş, onları yok sayıyor ve bu kültürlerin içinde yetişmiş insanları tek bir kişi gibi görüyor.

Melisa, Sinan'a onu küsecek kadar ciddiye almadığını söylüyor. Sinan, Melisa ile onun sevdiği kek üzerinden iletişim kurmaya çalışırken, Meryem de o keki Sinan'ın sevdiğini sanarak öyle iletişim kurmaya çalışıyor. İnsanlar sanki dilsizmişçesine iletişimi bir keke indirgiyor. Sinan duygularına tamamen ket vurmuş biri gibi görünüyor. Öyle ki Gülbin ile sohbet ederken kendiyle ilgili hiçbir şey anlatmıyor. Sinan ne Melisa'yı, ne de Gülbin'i  gerçekten önemsiyor ya da bunu belli ediyor. Bunu fark eden Gülbin ve Melisa da ona göre davranıyorlar ama Sinan hatasını görmezden mi geliyor? Gülbin ile Melisa, Sinan'ın evinde karşılaşınca Sinan artık onunla işinin bittiğini düşündüğü Gülbin'e manyak diyor. İlişkiler onun için tamamen cinsellikten ibaret. Sinan'ın annesiyle olan iletişimi de bu duruma ışık tutuyor.

Terapi sahnesinde Meryem çeşit çeşit yemek yapmanın onun için zahmet olmadığını, severek yaptığını Sinan'a söyleyemediğini belirtiyor ve söyleyemediği duyguları yaptığı yemeklerle ifade etmeye çalışıyor. Fakat bunu söyleyemediğini Peri'ye söylemesi ona iyi geliyor ve Peri'ye bağlanmaya başlıyor. Aynı şeyi Sinan da Melisa'ya yapıyor. Ancak Melisa'nın bundan haberi bile yok ve onu hiç önemsemiyor. Öyle ki dümdüz bir karakter gibi görünüyor gözümüze Melisa, ya da düşüncesi dilinde olduğu için karşı taraftan da aynısını bekliyor.

Yasin'in eşine güzelim demesini Meryem kıskanıyor. Bunu anlayan Ruhiye de tebessüm ediyor. Herkesin hem bir başka, hem de birbirinin benzeri olduğunu anlıyoruz. Meryem abisinin ailesini kıskanıyor, belki ben evlensem böyle bir ailem olmazdı diye içten içe kendini yiyip bitiriyor. Peri ise tamamen farklı bir dünyada yaşıyor sanki ama o da Meryem'i kıskanıyor.

Hocanın eşiyle Hayrunnisa arasındaki sohbetten anlıyoruz ki ailede anlayış ve sevgi var. Anne, hoca horluyor diye yatağa önceden gidiyor ve babasının hemen yatağa gelmemesi için kızını uyarıyor. Çünkü çok horladığı için uykuya dalamıyor. Babasının yanına giden Hayrunnisa bu konuyu açmadan babası annen yattı mı diye soruyor. Ardından da o dalsın, ben sonra gideyim diyerek ona anlayışla yaklaştığını belli ediyor. Bunu aralarında konuşmasalar bile davranışlarıyla birbirlerini çok iyi anladıklarını gösteriyorlar. Hoca kızına da şefkatli ve hoşgörülü yaklaşıyor ve hiç bağırmıyor. Kızını köpek ısırdığı için üzüldüğünü söylüyor. Hocanın bu davranışlarından genellemelerden uzak birisi olduğunu anlıyoruz.


4. Bölüm

Peri, ne Melisa'nın oynadığı diziden haberdar, ne de tesettürlü insanların iç dünyalarından. Onları hiç merak etmiyor. Merak bir tarafa, onları küçümsüyor ve bu tavır da maalesef onun bile isteye insanlardan soyutlanmasına yol açıyor. İnsanlar onun bu tavrını görünce ondan uzaklaşıyorlar belki de, böylece onun da bu insanlara olan görüşü kuvvetlenip kendini gerçekleştiren kehanete dönebiliyor. Oysa kendine dönse bazı şeyleri düzeltebilecek. Peri ayin yaparak Meryem'den pek bir farkı olmadığını biliyor belki de ama kendini düşmanca düşüncelerden arındıramıyor. Ayine odaklanamayıp Meryem, Melisa'yı Sinan'ın evinde gördüğünü ona söylediği için Melisa'yı internetten araştırıyor. Aslında içten içe bu insanların hepsini kıskanıyor ama hiç belli etmemeye çalışıyor.

Gülan'ın Gülbin'in ofisinde camı çerçeveyi indirdiğini gören Peri, Gülbin'in iç dünyasına dair bilgiler ediniyor ve bu durum Gülbin'i rahatsız ediyor. Gülbin'in kardeşi hasta (serebral palsi). Gülbin ona kenevir masajı yaptırmış olabilir çünkü ablası Gülan, "kardeşime o mereti içirdin mi" diyor ve muhafazakar kişiliği olan Gülan adeta çıldırıyor ve evde birbirlerine giriyorlar (Gülbin'in kenevir masajını araştırdığını önceki bölümlerden birinde tuvaletteyken kısa bir süre öyle bir yazıyı telefonunda okurken görüyoruz). Ardından tartışma esnasında Gülan Gülbin'e "git dağdaki arkadaşlarının yanına" diyor. Hem buradaki söylemlerinden, hem giyiminden ve arabadaki sahnesinden anlıyoruz ki Gülan zengin bir Ak Partili gibi görünüyor. Gülbin'i de üstü kapalı olarak teröristlerle arkadaşlıkla suçluyor, buradan da Gülbin'e siyasi bir ötekileştirme yaptığını anlıyoruz.

Yasin, psikologa gittiğini Meryem hocaya söylemediği için ona bağırıyor. Ardından, söylesin diye hocayı arıyor. O sırada hocanın arabasının kaloriferinin bozulduğunu öğreniyoruz. Meryem psikologa gittiğini hocaya söylüyor ve hoca iyi geldi mi diye soruyor. Meryem de iyi geldi diyor, sohbet ediyoruz deyip deyip konuyu geçiştiriyor. Hoca birçok konuda objektif düşünebilirken arabası bozulunca sıcak bir yere gitmiyor ya da  arabayı tamir ettirmeye çalışmıyor ve dura dura gitmek istiyor.

Meryem abisine söylenince abisi Meryem'e bağırıyor ve bunlar hep o terapiye gittiğinden beri oluyor deyip bir daha gitmek yok oraya diyor, yasaklıyor. Oysa sonuç öyle olmuyor.

Evde birden bir cam kırılma sesi duyulunca Meryem ile Yasin hemen mutfağa koşuyor. Yasin Ruhiye'ye çemkiriyor, o da ben bir şey yapmadım diyor, ben size ceviz kıracaktım.

Öte yandan Ruhiye ceviz kırarak aslında onlarla iletişim kurmaya çalışıyor. Oysa Yasin ile Meryem buna diye şaşırıyorlar ve aklın yerinde değil uğraştığın şeylere bak der gibi bakıyorlar Ruhiye'ye. Oysa Ruhiye iyileşmeye çalışıyor belki ve kendince bir adım atıyor. 


Bir Başkadır'ın diğer dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...


Bir Başkadır'a Dair II | Bambaşka Görünen Yaşamlar Aslında Aynı Çiçeğin Özü Mü?

 Beşinci bölümden itibaren hatırımda kalanlar şunlar oldu:  Bir Başkadır'ın ilk dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıkla...