Geçen sene bu vakitlerde ortalık yangın yeriydi Bir Başkadır'la. Herkesin dilindeydi. Öyle ki üzerine konuşulmamış detay kalmamıştı sanki. İşte o detaylardan benim gözüme çarpanları bu satırlarda göreceksiniz. Diziye dair daha kısa ve genel bir inceleme okumak isterseniz Wiser platformundaki kürasyonuma göz atabilirsiniz: https://open.joinwiser.com/7PhfS8JiRs2GRPBs9
Her bölüme dair ayrıntılı gözlemlerimi paylaşmadan önce dizide göze çarpan belli başlı temaları liste halinde sıralamak isterim: Biriciklik, farklılık, kendi içinde çelişmek, yargılayıcılık, genellemek, iletişimsizlik, nostaljik müzikler, evler ve insanlar. Bu temaların yanında her karakterin kendi içinde barındırdığı çıkmazlar unutması yahut görmezden gelmesi ve benzer sorunlar yaşayan yakınlarına, arkadaşlarına acımasızca yüklenmesi de sekiz bölüm boyunca süregelen bir davranış.
Şunu söylemek isterim ki bölümlerden sahneleri yazdıktan sonra o sahnelerde şahit olduğum ruhsal, psikolojik, sosyolojik ve davranışsal bazı örüntüleri kendimce naçizane yorumlayacağım. Böylece bir sahneyi aklınızda canlandırıp altında yatan "mesajları" görmenizi umacağım. Her bölümdeki anlatımlar ilerleyen bölümlere dair spoiler içerecek. Her bölümü uzunca yazacağım için bu postta sadece ilk dört bölüme yer vereceğim. Şimdi birinci bölümle başlayabiliriz.
Bir Başkadır'ın diğer dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...
1. Bölüm
İlk bölümün ilk sahnesinde Meryem'i tarlalar arasında yürürken görüyoruz. Kırsal bir bölgede olduğu aşikar ve taşlı topraklı yollardan geçip bir rampayı çıktıktan sonra asfalt yola ulaşıyor. Ardından İstanbul trafiği karşılıyor bizi ve o sakinliğin ardından şehrin keşmekeşinin içine dalıveriyoruz. Bu iki uç sahneyle aslında bambaşka görünen hayatlara dair sahneler izleyeceğimizin ipucusunu veriyor Berkun Oya. Öte yandan bu yaşam biçimlerinin özünde benzer yollardan geçtiğini de göreceğiz. Başka bir deyişle, herkesin derdi kendine büyük, derdin büyüğü küçüğü olmaz mesajıyla karşılaşacağız.
Dizinin ilk seans sahnesinde Meryem çok az konuşuyor ve terapiye bunalma için gelmenin ayıp olduğunu hissettiriyor. Burada hemen muhafazakar olduğu damgasını yemekten alı koymamız gerektiğini hissettim. Ardından konuyu değiştirip abisinin iyi gitmeyen işlerinden konuşmaya başlıyor. Meryem gayriihtiyari söylediği "Kahveyi Sinan Bey de böyle içiyor" konusundan sonra da konuyu değiştiriyor. Zira derdini anlatabilmek de birisine duygusal hisler taşımak da ona sanki yasaklanmış gibi ve o bunun farkında değil, henüz... Peri ise Sinan Bey konusunda biraz fazla ısrarcı davranıyor çünkü Meryem'i zorlamak istiyor. Oysa profesyonel bir yaklaşımda bunu yapmaması gerekiyor. Meryem konuyu yine değiştiriyor ve seans sonunda Peri'yi adeta azarlıyor. Tüm bunların altında yatan kavramlardan biri; Dizide birçok karakterde gözlemlenen kendiyle yüzleşme korkusu. Sosyoekonomik, sosyokültürel, dini, politik kavramlardan hangisi olursa olsun, herkes kendisiyle olan derdine cesaretle yaklaşmakta zorlanıyor, bazısı çok uzak kendine, bazısı da ürkek bir tavşan gibi yaklaşmaya çalışıyor.
Peri'nin Meryem ile ilk seansındaki postürü dikkatimi çekmişti. Bir omzunu geriye çekerek oturuyor ve yüzünde çekingen ya da yapay diyebileceğimiz bir gülümseme var. Bu postürün adını istersek kibir koyabiliriz ya da mesafelilik. Bu noktanın ucunu açık bırakmış Berkun Oya, tıpkı Nuri Bilge Ceylan'ın çokça kullandığı bir teknik gibi... Berkun Oya vücut dilinin sıkça kullanılmasını istemiş görünüyor. Zira, Ruhiye, Sinan, Hayrunnisa da birçok sahnede mimikleriyle konuşuyorlar.
Meryem terapide bir başka konu değiştirme aracı olarak 24 numaralı otobüsü soruyor Peri'ye, aklı orada. Çünkü yeğenine karşı sorumluluk hissediyor. Yeğenlerinin bütün sorumluluğu onun üzerine bindirilmiş. Üstelik ev işlerinin tamamını da o yapmak "zorunda". Bunların üzerine bir de evli abisini kıskanması, aşık olması, derdini içine iyice gömmesi gibi birçok sorun onun bayılmasına yol açıyor. Yengesi hasta, abisi de yoğun çalışıyor ve çocuklarla pek ilgilenmiyor gibi gözüküyor. Bu gibi yoğun sorumlulukları dillendirmek adeta yasak lakin vücudu yasak tanımadan adeta fişini çeker gibi yapıyor Meryem'in. Meryem içten içe abisinin aile hayatını kıskanıp belki de içinden "Ah, ben evli olacaktım, mutsuz olmazdım." Diyor. Yengesinin sorumluluk almadığını düşündüğü için ondan dem vuruyor Peri'ye. Ayrıca oturdukları ev için çöpüne dokunmadık oturuyoruz diyor. Bu sözün altı ne kadar dolu kim bilir. Çünkü o eve kendini ait hissettirilmemiş gibiler, sanki gaipten bir ses o evi hak etmediklerini mi söylüyor bilemiyoruz. Evlerinin babalarından kalması o eve ait hissetmesini sağlamamış. Belki de babayla aralarında iletişim yoksunluğu gelişmiş, bu hususa dair hiçbir ayrıntıyı göremiyoruz sonraki bölümlerde.
Bölümlerdeki sahne geçişleri manidar. Meryem otobüse yetişmek için koştururken Peri taksiye binip hemen indiği yerdeki cafeye oturuveriyor. Sosyoekonomik farklılıklara dair bu üstü kapalı gönderme dikkati çekiyor.
Peri Meryem ile bir ortak nokta bulamıyor çünkü ikisinin hem yetiştirilme tarzları, eğitimleri, işleri ve arkadaşları apayrı. Peri bu durumu süpervizör aldığı psikolog Gülbin'e anlatırken Meryem'i adeta çekiştiriyor ve ona yukarıdan bir gözle, kibirle bakıyor. Kibirden bir kule gibi Peri. Gülbin ise süpervizör sonrası Peri için "kendisi başına geçirmiş bir örtü ve gerçekleri görmekten kaçıyor." Diyor.
Peri, Meryem'in sürekli konu değiştirmesinden bahsediyor Gülbin'e. Ama Gülbin kendisine muhafazakarlar hakkında biraz soru sormaya başlayınca Peri de konuyu değiştirip kaçak güreşiyor. Meryem'in hocaya danışmasını tiye alırken kendisi de şaman ayinleri gibi ritüellere takılarak kendisiyle çelişiyor. Peri hem Sinan Bey hakkında, hem de Meryem'in abisi hakkında peşin hükümle yargılara varıp Meryem'i sertçe çekiştiriyor. Meryem'in abisinin manyak olduğunu, Sinan Bey'e de aşık olduğunu daha ilk seanstan anlaması zor olmasına rağmen, sırf ona terapistlik yapmamak ya da başka bir sebeple durumdan kaçıp Meryem'e psikologluk yapmamak için bahaneler üretiyor. Gülbin ile süpervizör esnasında, Meryem'in terapiye devam edip etmeyeceğini hocasına sorması konusu terapide geçince, Peri önüne geçemediği bir öfke hissettiğini, bunun ötekileştirme olduğunu fark ettiğini ve kendine eğer beceremiyorsan bu işi vazgeç dediğini söylüyor. Düşüncesiz birinin teki olduğunu söyleyerek kendini eleştiriyor. Oysa bunun farkında olmasına rağmen, yine tesettürlülere karşı aynı mesafeyle yaklaştığını söylüyor, annesi için tesettürün öcü anlamına geldiğini de...
Farkındalığın yeterli olmadığının çok açık anlıyoruz burada. Öyle ki büyük bir adım sayılabilecek farkındalığa ulaştıktan sonra harekete geçmemek o farkındalığın hiçbir şey ifade edemeyebileceğini gösteriyor bize. Farkındalık cesaretin yanında bir karınca gibi...
Peri ayrıca muhafazakarlara hitaben "onlar çoğunluk, güç onlarda" diyerek onlara yukarıdan bakıp ötekileştirirken kendini masum göstermeye çalışıyor. Böyle düşünmesinin sebebi ise anne babasının halt etmesiymiş. Burada "kabahati" anne babaya atarak hem yetişkinlikten hem de profesyonellikten uzak bir tavır sergiliyor ve mazeret buluyor kendi hatasına. Oysa farkındalığın birkaç adım ötesi olan kabullenmişliğe teslim etse kendini, hatalı olmanın müthiş bir perspektif kazandırabileceğini anlayamıyor, henüz...
Hocayla Meryem'in çiçek sahnesinde ise "her sakallıyı deden sanma" misali bir metafor söz konusu. Hocanın tecrübelere bakışı objektif ve empatik. Hoca çiçek metaforuyla dizilerdeki hayat ile gerçeği kıyaslıyor ve hayatın iniş çıkışlarını, güzel ve kötü kokularını kabullendiğini anlatmaya çalışıyor. Bir taraftan da hocaların hepsi aynıdır genellemesini çürütüyor. Zira, sonraki bölümlerde eşiyle ve kızıyla olan iletişiminin ne denli güçlü ve hoşgörülü olduğunu görüyoruz. Belki de dizide birbirini dinleyen, anlayan ve sağlıklı iletişim kurabilenler sadece bu üç kişilik aile.
Gülbin ile Sinan'ın hiç iletişim kuramadığını görüyoruz. Gülbin Sinan'ı dinliyor ve soru soruyor. Oysa Sinan'ın aklı sadece cinsellikte ve Gülbin'in Peri ile ilgili anlattıklarını hiç dinlemiyor ve sadece kalacak mısın diye sormakla yetiniyor. Ardından işini görüp uyuyunca da horlamaya başlıyor. Bu sahnede Gülbin'i huzursuz görüyoruz. Sinan belki de dizinin en çok ihmal edilmiş, en yalnız hissettirilmiş karakteri. Yalnızlığına çare olarak da geçici çözümler bulduğunu görüyoruz. Sonraki bölümlerde annesiyle olan iletişiminden de bunu anlayabiliyoruz.
Peri Gülbin'in ablasının tesettürlü olduğunu görünce şaşkınlığını gizlemek için cebelleşiyor. Belki de Gülbin'in ablasını sadece görmesi bile Gülbin'den fayda sağlama yolunda yara almasına yol açıyor.
Gülbin'in ablası Gülan'ı net olarak ilk kez arabada eşiyle birlikte görüyoruz. Giyimi, makyajı ve takılarıyla oldukça "havalı" bir duruş sezdim ben. Aklıma ilk gelen Meryem'den ne kadar farklı olduğuydu. Meselenin tesettür ile pek de ilgisinin olmadığını gösteriyor Gülan bize. Lüks araba içinde, insanlardan soyutlanmış, zengin bir görünüm çiziyor. Belki de o sırada Meryem 24 numara ile yanından geçiyordur. Yani Gülan'ın yaşam tarzıyla Meryem'inkinin bambaşka olması dizinin adının ne denli nokta atışı bir seçim olduğunu gösteriyor. Bir Başkadır benim memleketim şarkısında olduğu gibi... Belki de tam da bu yüzden Gülbin hem ablasını, hem de ona hiç benzemeyen tesettürlü kadınları tanıdığı için bu konuya daha objektif ve mantıklı yaklaşabiliyor.
2. Bölüm
Bölümün başında Yasin'in korumalık yaptığı barı ve barın tuvaletindeki iki kızı yaka paça dışarı attığını görüyoruz. Sonraki bölümlerde bu kızlardan birinin kim olduğuna dair sahneler mevcut ve o kızın arkadaşı da onu iteklediği için Yasin'in peşini bırakmıyor.
Ardındaki sahnede Yasin ile Meryem namaz kılarken cam kırılma sesi geliyor fakat ne Meryem ne de Yasin bunu önemsiyor. Ardından Ruhiye bileğini kesmiş bir halde Yasin'in yanına gidiyor. Sanki yaptığından pişman gibi yanına gidiyor ya da onlara kendine göre mesaj verip dikkat çekmeye çalışıyor. Çünkü konuşmuyor pek. Kendini anlatmaya o kadar muhtaç ki kendine zarar vererek onu görmelerini istiyor. Belki de diyor ki "sizin için namaz o kadar önemli ki kırılma sesi duyunca bile kılınızı kıpırdatmıyorsunuz, benden daha mı önemli bütün bunlar." O yüzden yaptığıma bakın ve biraz kendinize dönün mü diyor bilmiyoruz. Belki kendine zarar verdiği için pişman oluyor, ya da tam da namaz vaktinde bunu yapıyor. Belki de başka bir sebebi var.
Sonraki sahnede Ruhiye namaz kılıyor ama Yasin onu yanlış kıbleye dönerek namaz kıldığı için sertçe azarlıyor ve namazın onun ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurguluyor. Burada Ruhiye yine kendini göstermek istiyor ve onları deniyor çünkü iletişime geçmek istiyor. Belki de kıbleyi aslında karıştırmıyordur. Yasin için bunun hiç önemi olmuyor ve Ruhiye'nin bu davranışını iyileşme belirtisi olarak göremiyor. O sırada Ruhiye eski bir anı hatırlıyor ve biz bir arabanın içindeyiz. Bir adam araba kullanıyor. Ruhiye yan koltukta, arkadaşı da arkada. Arkadaşı Ruhiye'ye ürkek ürkek bakıyor. Arabada hurmalar var. Sonra namaz sahnesine geri dönüyoruz ve Yasin Ruhiye'yi evin bahçesindeki hurma ağacına bakarken görüyor. Sonra birden dışarı çıkıp hurmadan alıp eline yüzüne bulaştırarak ısırıp yere tükürüyor. Bu sahnede Ruhiye ile sorunlarını konuşmaktan kaçıyor ve Ruhiye'nin artık bu olayı unutmasını istiyor. "Ben unuttum, sen de unut" demeye getiriyor. Bu konuyla ilgili sonraki bölümlerde somut bir sahne yok ama konuşmalardan anlıyoruz ki Ruhiye ile arkadaşı bu adamın tecavüzüne uğruyor.
Bu sahneden sonra birden kendimizi bir yoga salonunda buluyoruz. Bu geçişle de insanların farklı görünen hayatları twist yaparcasına anlatılıyor. Yoga sahnesinde Melisa ile tanışıyor peri. Belki de yoga yaparken onun söylediklerine cevap vermediği için Peri isminin ona uygun olduğunu ima ediyor ama sebebini söylemiyor. Onun soğuk mizaçlı biri olduğuna gönderme yapıyor gibi. Ardından Melisa, "beni tanıdın mı yoksa" diyor ama Peri hiç televizyon izlemediği için onu tanımıyor. Peri kendini insanlardan fazla soyutlanmış yaşıyor. Hem isteyerek yalnızlığı seçmiş gibi görünüyor, hem de bundan içten içe çok huzursuz.
Terapi odasında Peri ile Meryem'i görüyoruz. Peri, terapiyi hocaya danıştın mı diye yine soruyor ve Meryem'i deşiyor. Bu konunun bir yere gitmediğini bile bile Meryem'in üzerine gidiyor. Kendi deyimiyle de onunla kontrtransferans yaşadığı için böyle yapıyor. Hoca konusunu Peri açınca Meryem yine konuyu değiştiriyor. Meryem, yengesinin yanlış kıbleye doğru namaz kıldığını Peri'ye söylüyor ve yengesinin ruh halini anlayamıyor çünkü aslında farkında olmasa da kendisi de pek iyi hissetmiyor.
Ardından Peri'yi Gülbin ile konuşurken görüyoruz. Gülbin'e Meryem'in yengesini anlatıyor ve "acilen hastaneye yatırılması lazım çünkü depresyonda" diyerek Ruhiye'yi hiç tanımadan peşin hükümlü yaklaşıyor. Peri, birinci bölümde de Meryem'in aşık olduğuna dair ve abisinin manyak olduğuna dair ön yargılı ifadeler kullanmıştı. Meryem baş örtülü olduğu için Peri asıl meseleden uzaklaşıp onların her davranışına yargıyla yaklaşıyor, yani genelleme yapıyor. Onun için her baş örtülü kişi birbirinin aynısı. Zira sonraki bölümlerden birinde başkasını Meryem sanması da bunun bir örneği olabilir.
Ardından Meryem konu değiştirmek için Peri'ye evli misiniz diye soruyor. Peri de Meryem'e evlenmek ister misin diyor. Meryem, "neden evlenmek istemeyeyim, kim istemez" diyor. Burada birden Peri ile Gülbin'in konuşmasına geçiyoruz ve Peri, "ben evlenmek istemem Meryem" demek istedim diyor. Peri, Meryem'le uğraşmak, üzerine gitmek istedim, kontrtransferans yaşıyorum diyor. Bu durumun farkında olmasına rağmen profesyonel yaklaşarak durumu çözmek yerine, kaçıp yargılama yolunu seçiyor. Sonra da en iyisi Meryem ile artık görüşmemek diyor Gülbin'e. Gülbin, geçen sene de böyle kapalı bir kız gelmişti ve yine aynısını yapmıştın diyor ve Peri'ye geçmişi hatırlatıp kendine getirmeye çalışsa da Peri görmezden gelip süremiz bitmişti değil mi deyip kaçıyor. Burada fark ettiğim şey Meryem ile Peri'nin sandıklarından daha fazla ortak noktalarının olması. Öyle ki kaçamak yanıtlara her ikisi de başvuruyor.
Gülbin'in pek de istekli olmamasına rağmen geçici ilişkilerle yaşamını sürdürmesi onun yalnızlığına tutulan ince bir ışık gibi. Zira kendisine dair bu konuda fazla ayrıntı göremiyoruz, eskiden evli olduğunu öğrenmek dışında.
Yasin bahçede oğluyla oyun oynuyor ve ardından Ruhiye'yle konuşuyor. Ruhiye ona köye gitmek istediğini söylüyor. Yasin de tamam gidelim demiyor ve neden diye soruyor. Aklının köşesinde başka bir şeyler döndüğünü daha sonra anlıyoruz. Ruhiye cevap vermeyince ona bağırıyor ve uzaklaşıyor. Bu konu bu bölümde açık bırakılıyor fakat ilerleyen bölümlerde neden köye gitmek istediğini öğreniyoruz. Nitekim aynı sahnede Ruhiye yalnızken "otobüse binecem, bulacam mezarı, tükürcem" diyor. Buradan da o bir an aklına gelen şoför mahallindeki adamı kast edip etmediğini o an anlayamıyoruz fakat ilerleyen bölümlerde parçalar birleşince fark ediyoruz. Sonraki bölümlerde Yasin'in o adamın ölmediğini bildiğini ve Ruhiye'yi bu yüzden sıkıştırdığını fark ediyoruz. Nitekim daha sonra köye gitmek için yola çıkıyorlar.
Meryem ile Sinan'ın aynı diziyi izlediğini fark ediyoruz ve bu bir ortak nokta gibi göründü gözüme. Lakin sonradan yüzlerindeki mimiklere dikkat edince şunu fark ettim ki Meryem, Melisa'nın oynadığı Şenay karakterine hayranlıkla bakarken, Sinan garip bir iğrenme duygusuyla bakıyor. Ardından Melisa'yı arayıp yanına gelmesini istiyor, böylece neyin peşinde olduğunu anlıyoruz. Melisa ile konuşmasında, onun dizisini izlemesine rağmen bilmezlikten geliyor ve kendini ağırdan satmaya çalışıyor. Melisa diziyi Total grubuna yaptığını ve bu kesimin gecekondularda ve Anadolu'da yaşayan insanlar olduğunu söylüyor. Bu işi çok da önemsemediğini, belki de küçümsediğini hissettiriyor.
3. Bölüm
Bölümün başında Ruhiye bir rüya görüyor. Diziyi ilk izlediğimde bunun bir rüya olabileceğini düşünmüştüm. Zira aralarındaki iletişim kuvvetli bu sahnede. Rüyada ormanlık alanda Yasin ile Ruhiye baş başa piknik yapıyorlar ve Ruhiye Yasin ile yalnız kalma isteğini kabul ettiği için çok memnun. Elbette burada altta yatan sevgi ve anlaşılabilirlik ihtiyacı. Yasin ısınmak için çalı çırpı toplamaya gidiyor ve uzaktan bir çığlık sesi işitiliyor. Ardından Ruhiye'nin yanına gelen Yasin garip bir şekilde mesafeli davranıyor ve Ruhiye onun boynunda bir ruj izi görüyor. Rüyanın rüya olduğu burada anlaşılıyor gibi çünkü hiç kimsenin olmadığı bir yerde Yasin'i birisinin öpmesi olağan dışı. Ruhiye bu ruj izini görünce şaşırıyor ve birden uyanıyor. Burada da Ruhiye'nin bilinçaltında Yasin'i kaybetme korkusu olduğunu hissediyoruz. Ardından Ruhiye Yasin'i uyandırıyor ve rüyasında onu gördüğünü söylüyor. Yasin yine ona bağırıyor. Yasin bağırarak mutfağa giriyor ve bu saatte neden börek açıyor diye Meryem'e çıkışıyor. Ekmek almadığı için de kızıyor ve aslında sinirlendiği konu başka bir şey olsa da bunu Meryem'e de yansıtıyor. Bu sahneyle birlikte anlıyoruz ki Yasin hem eşini hem de kardeşini bağırarak kontrol altına almaya çalışıyor, onlar kendilerini ifade edince de anlamaktansa kaçmayı ve hiddetlenmeyi seçiyor.
Ekmek almaya kendisi giden Yasin,
yolda bir kızın köpek tarafından ısırıldığına şahit olunca onunla ilgileniyor
ve hastaneye götürüyor. Burada peş peşe gelen iki sahnede aslında Yasin'in hiç tanımadığı birisiyle ilgilenip hastaneye
kadar götürmesi ve ailesine sürekli bağırıp çağırması arasındaki çelişkiyi
görüyoruz. Öyle ki Meryem'in
Hayrunnisa'yı kıskandığını da hissettim.
Hayrunnisa'nın annesi yolda yürürken nefes nefese kalıyor ve durup soluklanıyor. Bu sahneyi sonraki bölümlerde olacaklarla ilişkilendirdiğimizde senaristin bize önceden anneye dair bazı ipuçları vermeye çalıştığını anlayabiliriz.
Hocanın yardımcısı olan Hilmi, tıpkı hoca gibi entelektüel bir kişilik çiziyor ve Jung'dan, bilimden bahsediyor.
Periyle anlamlı bir iletişim kurmaya başlayan Meryem, Peri'nin hamur işini sevdiğini söyleyince kendisine bir tepsi börek yapıp götürüyor fakat Peri bunu defalarca kez reddediyor. Peri'nin bunu yapması kişisel mi diye düşünmeden edemedim. Öyle ki Melisa'yla sohbet ederken o da aynı şeyi söylüyor ve diyor ki "danışanın benim gibi yogada tanıştığın birisi olsaydı yine aynı davranır mıydın?" İnsanların bir sosyal altyapısı var ve ona göre hareket etmek gerek diyerek Meryem'in iletişim ve sevgi şeklinin bu börek olduğunu ima ediyor. Öte yandan Melisa oynadığı dizinin izleyici kitlesini üstü kapalı biçimde küçümseyerek bir taraftan Peri'ye akıl verirken kendisiyle de çelişiyor.
Terapi sahnesinde Meryem, Peri'nin böreği vejeteryan olduğu için almadığını sanıyor. Ardından Peri çoğu kez yaptığı gibi yine konu değiştirip Meryem' hocayla konuşup konuşmadığını soruyor. Bu açıdan ikisinin de ortak noktası; kaçmak. Dizideki birçok karakterin ortak noktası kendi arazlarından ve varoluş sebeplerinden kaçmak. Konunun üstünü kapatmak, görmezden gelmek ve yokmuş gibi davranmak.
Peri ile Gülbin'in süpervizyon sahnesinde Peri Meryem'in Sinan'a aşık olmasından bahsedip onunla alay ediyor ve onu kıskanıyor. Boyundan büyük işe kalkıştığını söylüyor ve bu şekilde farkında olduğu halde sınıfçı ve ayrımcı tutumunu sürdürüyor. Nitekim Gülbin, ardından Peri'nin Meryem'i kıskandığını, beş senedir yalnız olduğundan ve hayatına birisinin girmesini istediği halde bunu beceremediğinden bahsediyor Sinan'a. Oysa Sinan onu hiç dinlemiyor. Gülbin Peri'yi bu konuda eleştirirken kendisi de yalnız ve geçici ilişkilerle hayatını sürdürüyor.
Melisa, Peri ile sohbet ettikleri sahnede dobralığa varırcasına açık sözlü ve Meryem'in Peri'de bir şeyi tetiklediğini söylüyor. Ardından Peri'ye senin ailende hiç kapalı birisi var mı diye soruyor. Peri hayır deyince de işte bundan dolayı olabilir diyor ama Peri hiçbir şey anlamamış gibi yapıyor. Peri, Melisa'nın dizisini izleyeceğini söyleyince Melisa, bırak boşver diyor. Peri de oturup Türk dizisi izleyecek halim yok ya diyerek Türk dizilerine yönelik küçümseyici tutumunu da belli ediyor. Aslında Peri Türk kültürünün büyük bir parçasını oluşturan birçok ögeye sırtını dönmüş, onları yok sayıyor ve bu kültürlerin içinde yetişmiş insanları tek bir kişi gibi görüyor.
Melisa, Sinan'a onu küsecek kadar ciddiye almadığını söylüyor. Sinan, Melisa ile onun sevdiği kek üzerinden iletişim kurmaya çalışırken, Meryem de o keki Sinan'ın sevdiğini sanarak öyle iletişim kurmaya çalışıyor. İnsanlar sanki dilsizmişçesine iletişimi bir keke indirgiyor. Sinan duygularına tamamen ket vurmuş biri gibi görünüyor. Öyle ki Gülbin ile sohbet ederken kendiyle ilgili hiçbir şey anlatmıyor. Sinan ne Melisa'yı, ne de Gülbin'i gerçekten önemsiyor ya da bunu belli ediyor. Bunu fark eden Gülbin ve Melisa da ona göre davranıyorlar ama Sinan hatasını görmezden mi geliyor? Gülbin ile Melisa, Sinan'ın evinde karşılaşınca Sinan artık onunla işinin bittiğini düşündüğü Gülbin'e manyak diyor. İlişkiler onun için tamamen cinsellikten ibaret. Sinan'ın annesiyle olan iletişimi de bu duruma ışık tutuyor.
Terapi sahnesinde Meryem çeşit çeşit yemek yapmanın onun için zahmet olmadığını, severek yaptığını Sinan'a söyleyemediğini belirtiyor ve söyleyemediği duyguları yaptığı yemeklerle ifade etmeye çalışıyor. Fakat bunu söyleyemediğini Peri'ye söylemesi ona iyi geliyor ve Peri'ye bağlanmaya başlıyor. Aynı şeyi Sinan da Melisa'ya yapıyor. Ancak Melisa'nın bundan haberi bile yok ve onu hiç önemsemiyor. Öyle ki dümdüz bir karakter gibi görünüyor gözümüze Melisa, ya da düşüncesi dilinde olduğu için karşı taraftan da aynısını bekliyor.
Yasin'in eşine güzelim demesini Meryem kıskanıyor. Bunu anlayan Ruhiye de tebessüm ediyor. Herkesin hem bir başka, hem de birbirinin benzeri olduğunu anlıyoruz. Meryem abisinin ailesini kıskanıyor, belki ben evlensem böyle bir ailem olmazdı diye içten içe kendini yiyip bitiriyor. Peri ise tamamen farklı bir dünyada yaşıyor sanki ama o da Meryem'i kıskanıyor.
Hocanın eşiyle Hayrunnisa arasındaki sohbetten anlıyoruz ki ailede anlayış ve sevgi var. Anne, hoca horluyor diye yatağa önceden gidiyor ve babasının hemen yatağa gelmemesi için kızını uyarıyor. Çünkü çok horladığı için uykuya dalamıyor. Babasının yanına giden Hayrunnisa bu konuyu açmadan babası annen yattı mı diye soruyor. Ardından da o dalsın, ben sonra gideyim diyerek ona anlayışla yaklaştığını belli ediyor. Bunu aralarında konuşmasalar bile davranışlarıyla birbirlerini çok iyi anladıklarını gösteriyorlar. Hoca kızına da şefkatli ve hoşgörülü yaklaşıyor ve hiç bağırmıyor. Kızını köpek ısırdığı için üzüldüğünü söylüyor. Hocanın bu davranışlarından genellemelerden uzak birisi olduğunu anlıyoruz.
4. Bölüm
Peri, ne Melisa'nın oynadığı diziden haberdar, ne de tesettürlü insanların iç dünyalarından. Onları hiç merak etmiyor. Merak bir tarafa, onları küçümsüyor ve bu tavır da maalesef onun bile isteye insanlardan soyutlanmasına yol açıyor. İnsanlar onun bu tavrını görünce ondan uzaklaşıyorlar belki de, böylece onun da bu insanlara olan görüşü kuvvetlenip kendini gerçekleştiren kehanete dönebiliyor. Oysa kendine dönse bazı şeyleri düzeltebilecek. Peri ayin yaparak Meryem'den pek bir farkı olmadığını biliyor belki de ama kendini düşmanca düşüncelerden arındıramıyor. Ayine odaklanamayıp Meryem, Melisa'yı Sinan'ın evinde gördüğünü ona söylediği için Melisa'yı internetten araştırıyor. Aslında içten içe bu insanların hepsini kıskanıyor ama hiç belli etmemeye çalışıyor.
Gülan'ın Gülbin'in ofisinde camı çerçeveyi indirdiğini gören Peri, Gülbin'in iç dünyasına dair bilgiler ediniyor ve bu durum Gülbin'i rahatsız ediyor. Gülbin'in kardeşi hasta (serebral palsi). Gülbin ona kenevir masajı yaptırmış olabilir çünkü ablası Gülan, "kardeşime o mereti içirdin mi" diyor ve muhafazakar kişiliği olan Gülan adeta çıldırıyor ve evde birbirlerine giriyorlar (Gülbin'in kenevir masajını araştırdığını önceki bölümlerden birinde tuvaletteyken kısa bir süre öyle bir yazıyı telefonunda okurken görüyoruz). Ardından tartışma esnasında Gülan Gülbin'e "git dağdaki arkadaşlarının yanına" diyor. Hem buradaki söylemlerinden, hem giyiminden ve arabadaki sahnesinden anlıyoruz ki Gülan zengin bir Ak Partili gibi görünüyor. Gülbin'i de üstü kapalı olarak teröristlerle arkadaşlıkla suçluyor, buradan da Gülbin'e siyasi bir ötekileştirme yaptığını anlıyoruz.
Yasin, psikologa gittiğini Meryem hocaya söylemediği için ona bağırıyor. Ardından, söylesin diye hocayı arıyor. O sırada hocanın arabasının kaloriferinin bozulduğunu öğreniyoruz. Meryem psikologa gittiğini hocaya söylüyor ve hoca iyi geldi mi diye soruyor. Meryem de iyi geldi diyor, sohbet ediyoruz deyip deyip konuyu geçiştiriyor. Hoca birçok konuda objektif düşünebilirken arabası bozulunca sıcak bir yere gitmiyor ya da arabayı tamir ettirmeye çalışmıyor ve dura dura gitmek istiyor.
Meryem abisine söylenince abisi Meryem'e bağırıyor ve bunlar hep o terapiye gittiğinden beri oluyor deyip bir daha gitmek yok oraya diyor, yasaklıyor. Oysa sonuç öyle olmuyor.
Evde birden bir cam kırılma sesi duyulunca Meryem ile Yasin hemen mutfağa koşuyor. Yasin Ruhiye'ye çemkiriyor, o da ben bir şey yapmadım diyor, ben size ceviz kıracaktım.
Öte yandan Ruhiye ceviz kırarak aslında onlarla iletişim kurmaya çalışıyor. Oysa Yasin ile Meryem buna diye şaşırıyorlar ve aklın yerinde değil uğraştığın şeylere bak der gibi bakıyorlar Ruhiye'ye. Oysa Ruhiye iyileşmeye çalışıyor belki ve kendince bir adım atıyor.
Bir Başkadır'ın diğer dört bölümüne dair analizlerimi okumak için buraya tıklayabilirsiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder